İran’ın Derdi Ne?
İran 1979’daki devrimden itibaren tüm politikalarını, hukukunu, ideolojik atıflarını ve hatta dış politikasını bir biçimde ‘İslam Cumhuriyeti’ iddiasıyla meşrulaştırmaya çalışmış bir rejime sahip. Bir yandan Şia doktrini üzerinden Ayetullah’tan mollalara kadar hiyerarşik bir sistemin oturtulduğu bir yandan da seçimli demokrasi üzerine mollalar rejiminin vesayetinin bina edildiği bir ülke. Seçilmişler ve sivil toplum üzerindeki vesayet bakımından eski yarı-militer rejimin vesayetindeki Türkiye’nin bir başka versiyonunu andıran İran’ın son günlerde yine Azerbaycan karşıtı, tehditkâr bir politika izlemesinin üzerinde durmak gerekiyor.
Bilindiği üzere
1. Karabağ Savaşı’ndan itibaren İran her zaman Müslüman Azerbaycan yerine Ermenistan’ın yanında yer almıştı.
2. Karabağ Savaşı’nda da bu durum devam etmiş ama Türkiye’nin desteğiyle Azerbaycan’ın sadece 44 günde büyük zafere ulaşması İran’ın elini kolunu bağlamıştı. 44 günlük savaş sonrasında Azerbaycan’ın önemli bir diplomatik başarıyla Ermenistan’a Zengezur Koridoru’nun açılmasını kabul ettirmesi ise Ermenistan’daki Taşnakçılar kadar İran’daki rejim tarafından da büyük tepkiyle karşılaştı.
İran Zengezur Koridoru’nun açılmasını savaş sebebi göreceğini, bunun İran’ı kuşatma operasyonu olduğunu ve İran-Ermenistan sınırının ortadan kalkacağını söyleyerek bir süredir Azerbaycan’ı tehdit ediyor. Zaman zaman ‘Aras’ı geçeceğiz’ vb. sözler içeren çeşitli tehdit videoları yayınlayarak ve Ermenistan’ı koridoru açmama konusunda teşvik ederek Azerbaycan karşıtı politikasını devam ettiriyor.
İran bunu yaparken kendi nüfusunun yarıya yakınını Azerbaycan Türkleri’nin oluşturduğunu ve zaten daha yakın zamanda olduğu gibi Mollalara karşı kendi toplumunun önemli bir kısmının tepkilerini açığa çıkaran büyük eylemleri de göz ardı ederek yaptı.
Üstelik İran BM’deki ambargo oylamasından her türlü ekonomik ve siyasi yaptırıma kadar yanında yer alan belki de tek ülkenin Türkiye olduğunu ve hatta bu nedenle Batı sistemi tarafından Türkiye’ye bedeller ödetildiğini unuttuğu veya dikkate almadığı da ortada.
Türkiye ve Azerbaycan ile iş birliği yapmanın kazandıracağı ekonomik, politik pek çok şey varken ve kendi toplumunun önemli bir kısmını Türkler oluşturuyorken İran’ın Türkiye ve Azerbaycan karşıtı politikalarının (bunlara İran’ın Esad yanlısı politikası, PKK ile ilişkileri, Irak’ta Türkiye’nin güvenliği ve çıkarları aleyhine politikaları takip etmesi de eklenebilir) İran’a çok şey kazandırmadığı gibi İran’ı pek çok imkândan mahrum bıraktığını görmesi neden bu kadar zor? Zaten Batı sistemi tarafından marjinalize edilmiş bir devletin bölgesinde de kendisini bu kadar yalnızlaştırmasının mantığı ne?
İşte İran rasyonel bir Türkiye ve Azerbaycan politikası takip etmek yerine sürekli yeni düşmanlarla kendi toplumunu konsolide edeceğini sanan dar bir molla vesayetinin korkutma ve düşmanlaştırma siyasetine kurban veriliyor. Üstelik bu sadece İran halkı için değil, orta ve uzun vadede Mollaların da aleyhine dönüşecek bir iç ve dış konjonktüre dönüşme riskine rağmen yapılıyor. Bunda Azerbaycan’ın İran Türkleri için bir cazibe merkezi ve milliyetçilik modeli olabilmesine dair korku rol oynasa da Azerbaycan karşıtlığı yapmanın bunu daha fazla tetikleyerek tepkinin İran Rejimi’ne yönelmesi ihtimalinin görülemediği anlaşılıyor.
Yani Türkiye ve Azerbaycan düşmanlığı yapmanın İran’a kazandıracağı hiçbir şey olmadığı gibi, kaybettireceği çok şey var. Sadece İran’ın gücünü ve çıkarlarını değil, süreç mollaların iktidarını ve gücünü bile zayıflatacak bir iç konjonktüre de evrilebilir.
Ayrıca Mollaların sürekli düşman üretmeye dayalı kısa vadeli vizyonlarının bir karşılığı olsaydı Süleymani’nin öldürülmesi sonrası İran’da rejime karşı hiç uzun süreli bir kitlesel eylem görülmemesi gerekirdi. Yani bu Molla siyaseti yalnız ilkesel olarak değil stratejik olarak da yanlış.
İran Rejimi’nin İran’ın kendi içindeki toplumsal değişimi ve dönüşen talepleri dikkate alamayan yapısıyla çelişmesi sebebiyle kendisini güvende hissetmemesi, İran’ı bölgede Türkiye ile Azerbaycan’la ilişkileri geliştirmenin faydasına olacağını görmek istemeyen bir vesayet rejiminin irrasyonel politikalarını da beraberinde getiriyor.