Taşlar Şimdi Yerine Oturuyor!
Araştırmacılar uzun yıllar boyunca, insanın yaklaşık 2,6 milyon yıl önce günümüz Etiyopyasında yaşayan atalarının, taştan yapılan aletleri kullanan ilk canlılar olduğuna inanıyordu. Ancak yakın zamanda yayınlanan bir çalışma taştan yapılan basit aletlerin bilinenden tahminen 300 bin yıl önce, bilinenden bambaşka bir yerde ve modern insanın atası bile olmayan bir tür tarafından ilk kez kullanıldığını öne süren önemli bulgular ortaya koyuyor. Peki bu taş aletlerin kullanımı neden önemli?
Adını 1930’larda arkeolog Louis Leakey tarafından ilk kez Tanzanya’daki Olduvai Vadisi’nde keşfedilmeleriyle alan Oldowan aletleri, genellikle yiyeceklerin verimli bir şekilde işlenmesine katkı sağlamasıyla tarihte bir dönüm noktası olarak tasvir ediliyor. Dönemin teknolojisinin son harikası olan bu taş aletlerin ortaya çıkışı kültürün gelişiminde bir kilometre taşı olarak görülmekte.
Yeni başlangıç noktası Kenya!
Bilim insanları aynı zamanda insan zekasının ortaya çıkışına dair zaman çizelgesine ilişkin araştırmalarında da Oldowan aletleri olarak adlandırılan basit taş aletlerin kullanılmaya başlanmasını bir mihenk taşı olarak kabul ediyor.
Farklı kurumlarda görev yapan araştırmacıların bir araya gelerek kaleme aldığı ve Science dergisinde yayınlanan makaleye göre Kenya’nın Nyayanga bölgesindeki 2 milyon 581 bin ila 3 milyon 32 bin yıl öncesine ait bir kazı alanında aralarında aletlerin de bulunduğu 330 parça kalıntı, 1776 adet kemik ve doğrudan insan atasına ait olmayan iki hominin azı dişi keşfedildi.
Araştırmanın kıdemli yazarı olan ve ABD Ulusal Doğa Tarihi Müzesi Peter Buck İnsan Kökenleri Kürsüsü Başkanı Antropolog Dr. Rick Potts konuya ilişkin yaptığı basın açıklamasında keşfedilen aletler hakkında, “Bunlarla bir filin azı dişinden daha iyi ezebilir ve bir aslanın köpek dişinden daha iyi kesebilirsiniz” ifadelerini kullanıyor. Aynı zamanda 1985’ten beri Smithsonian Enstitüsü Doğa Tarihi Müzesi’nin İnsan Kökenleri Programı’nın direktörlüğünü de yapan Dr. Potts şöyle devam ediyor:
Oldowan teknolojisi vücudunuzun dışında bir anda yepyeni bir diş geliştirmek gibiydi. Afrika savanasında atalarımıza yeni bir yiyecek çeşitliliğinin yolunu açtı.
‘Tahmin ettiğimizden daha erken, tahmin ettiğimizden daha geniş çapta…’
Araştırmacılar bulunan aletlerin yaklaşık 2,9 milyon yıl öncesine, yani daha önceki taş alet kullanımına ilişkin kayıtlardan çok daha öncesine ait olduğunu ortaya koymakta. Queen’s College’da antropoloji profesörü olan çalışmanın baş yazarı Prof. Thomas Plummer ise “Bu söz konusu araçların fark ettiğimizden daha erken bir tarihte ve daha geniş çapta kullanıldığını gösteriyor” diyor.
Heyecan verici bu keşif aletlerin işlevselliği hakkında da fikir vermekte. Araştırmacılar aletlerle birlikte iki su aygırı kemiği keşfetti. Bu homininlerin büyük hayvanları yemek ya da bir şekilde onlardan faydalanmak için söz konusu aletleri kullandıklarını gösteriyor. Makaleye ilişkin en inanılmaz detay ise aletlerin kimler tarafından kullanıldığı…
Kimdir bu homininler?
Bu noktada az önce bahsettiğimiz “hominin” ifadesini açmak gerekiyor. Genel olarak hominin terimi australopitesinleri ifade etmekte. Australopitesinler terimi ise insanla, yaşayan diğer herhangi bir insansı maymundan daha yakın akraba olan, iki ayak üzerinde durabilen insansıları ifade ediyor.
Kazı alanında bulunan Paranthropus (insana yakın) azı dişleri tam da bu inanılmaz detayı oluşturmakta. Bu homininler modern Homo sapiens’in atası değil ancak bir tür evrimsel kuzeni. Şimdiye kadar bulunan en eski fosilleşmiş Paranthropus kalıntısı olan bu azı dişleri, sadece insanın değil insanın evrimsel akrabalarının da bu aletleri kullanabildiğini gözler önüne sermekte.
Prof. Plummer tarihin yeniden yazılmasına neden olabilecek bir tartışmanın başlaması gerektiğinin altını çizerken “Belki sadece Homo türleri değil, diğer hominin türleri de yiyeceklerini bu aletlerle işleyebiliyordu” diyor ve çalışmalarının hangi devam edeceği hakkında ipucu veriyor:
“Tarihlendirme için örnekler toplamaya, fitolit analiziyle bitki örtüsünün yeniden inşası üzerinde çalışmaya, tatlı su kaynaklarının çevresi de dahil olmak üzere daha geniş bir arkeolojik alanı araştırarak sürdürdüğümüz davranışsal çalışmalarımıza devam edeceğiz. Ve tabii ki bu süreçte daha fazla hominin fosili bulsaydık fena olmazdı!”