Dolar 34,4751
Euro 36,2672
Altın 2.955,33
BİST 9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Samsun 17°C
Az Bulutlu
Samsun
17°C
Az Bulutlu
Cum 25°C
Cts 8°C
Paz 7°C
Pts 8°C

TBMM CHP Grup Toplantısı

TBMM CHP Grup Toplantısı
24 Ocak 2023 23:59

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:

-“Sanki 20 yıldır iş yok da beyefendi şimdi, ‘Yeter söz milletindir’ diyor. Kazanmak için bütün tuşlara basmış durumda. Aklına ne geliyorsa onu yapıyor. Atıyor, tutuyor her şeyi söylüyor.”

-“Ey Erdoğan yeterse, senin saraylarına yeter. Yeterse senin çocuklarının milyar dolarlık vakıflarına, beşli çetelerine, senin mafya babalarına, senin uyuşturucu baronlarına, senin pudra şekercilerine, Sinan Ateş’i öldürttüğünüz torbacılara, her türlü pisliği ülkemize sokan fotoromanına, ülkeye soktuğun milyonlarca kaçağa, senin o kadınlara küfreden diline, gençlere kan ağlatan torpillerine, hırsızlıklara, çakallara, SADAT’a, Asrika’ya, paramiliterlere. Evet, yeter söz milletindir. Söz Millet İttifakı’nındır yeter be yeter, yeter artık”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Değerli arkadaşlarım, çok teşekkür ederim. Oturumu yöneten arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, bizim için önemli olan bayrağımız ve vatanımız. Bunun için gözümüzü kırpmadan hayatımızı verebiliriz, veririz de. Asla ve asla bayrağımız ve vatanımıza gölge düşmesini dahi istemeyiz.

Siyasetçinin böyle olması lazım. Siyasetçinin ahlaklı olması lazım. Siyasetçinin siyaset yaparken zenginleşmemesi lazım. Siyasetçinin bir gruba değil, bir kişiye değil, bir sınıfa değil, 85 milyona hiçbir ayrım yapmadan hizmet etmesi gerekir. Eğer siyasetçi bu ülkenin çıkarlarını düşünüyorsa, kendi çıkarlarını, ailesinin çıkarlarını geri plana atması lazım. Böyle bir siyasetçiyi istiyoruz, böyle bir yönetim istiyoruz, ahlaklı bir yönetim istiyoruz, ahlaklı bir siyaset istiyoruz; bunun için mücadele ediyoruz ve bunun için mücadele edenleri fırsatımız oldukça, yeri ve zamanı oldukça anıyoruz.

Kamer Genç bunlardan birisiydi. Elinde bir fenerle Meclis kürsüsüne çıktığı zaman, her türlü saldırıya rağmen düşüncelerini özgürce ifade ederdi. Onu rahmetle anıyoruz, saygıyla anıyoruz.

Uğur Mumcu… Uğur Mumcu böyleydi. Evet, Uğur Mumcu bir siyasetçi değildi ama Uğur Mumcu, kalemini satmayan yürekli bir gazeteciydi, Kuvayı Milliye’ciydi, kalpaksız Kuvayı Milliye’ciydi. Elbette ki kalemini satmayanlara baskılar olacaktır, tehditler olacaktır, yıldırmalar olacaktır; hatta onlara yönelik olarak cinayetler de işlenebilecektir. Uğur Mumcu bunlardan birisiydi; kalemini satmadı, dik durdu, onurlu durdu ama hayatına kastettiler. Ama her yıl Uğur Mumcu’yu binlerce kişi anıyor ve hatırlıyorsa ve onu saygıyla anıyorsa, onun bıraktığı kalıcı iz daha sonraki gazetecilerin tümüne örnek olsun istiyoruz. Yani havuz medyası değil, özgür medya istiyoruz, kalemini satmayan gazeteci istiyoruz. Televizyonlara çıkıp gazeteci kisvesiyle iktidarın bütün yanlışlarını savunanlara gazeteci demiyoruz. Onlar gazeteci değil, adı gazeteci; kalemini satana gazeteci denmez. İşin özü budur değerli arkadaşlarım.

Orhan Erinç, Cumhuriyet Gazetesi’nin genel yayın yönetmenliğini bir dönem yaptı, Cumhuriyet Vakfı Başkanlığı’nı yaptı, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı’nı yaptı; o da aramızdan ayrıldı ve onu da sonsuzluğa uğurladık. Hem Cumhuriyet Gazetesi’ne, hem ailesine, hem basın camiasına başsağlığı diliyoruz, Allah rahmet eylesin diyoruz. Hepimiz benzer olaylarda üzüntülerimizi dile getiriyoruz ama sonuçta her birimiz zorunlu olarak, kaçınılmaz olarak o yolculuğa bir gün çıkacağız. Önemli olan o yolculuğa çıktığımızda arkada bıraktığımız güzel şeyler, o güzel şeylerle anılmak istenir.

Değerli arkadaşlarım, İsveç’te iğrenç bir olay oldu. Büyükelçiliğimiz önüne -çok özür dilerim ama- bir soytarıyı getirdiler; karanlık bir provokatör ve ona bir provokasyon eylemi yaptırdılar. Kutsal Kitabımızı bizim elçilik önünde; geldi, yaktı o sefil kişi. Amacının ne olduğu o kadar aşikar ki, resmi görmek için özel bir zeka düzeyine sahip olmak gerekmiyor. “Git, provoke et “demişler; İsveç-Türkiye ilişkilerini gelmiş bu sefil kişi bozmak için her türlü provokasyonu yapmış durumda. Ama üzülerek ifade edeyim, İsveç yönetimi devlet zekasından yoksun seyretti durdu bu provokasyonu, hiçbir şey yapmadı. Bu oyunun oynanmasına açıkça izin verdiler. O pislik, o kadar alçalmış bir adam ki, iğrenme duygusundan başka bir şey hissetmiyor insan. Dolayısıyla her inanca saygılıyız, her kimliğe saygılıyız, her yaşam tarzına saygılıyız. İnançlara saygı göstermek insan olmanın da bir gereğidir. Bunun da altını özenle çizmek isterim.

Değerli arkadaşlarım; Yüksek Seçim Kurulu ile ilgili söylediğim bir şey tartışılıyor. Ya Allah aşkına, Yüksek Seçim Kurulu’na güvenmediğimi Mısır’daki sağır sultan duydu. Yüksek Seçim Kurulu’nun hangi olaylarda nasıl karar vereceğini hepimiz biliyoruz. Sanki biz başvursak, Yüksek Seçim Kurulu gelecek, hukuka uygun, Anayasa’ya uygun karar verecek! Ya Allah aşkına, ya akıl var, mantık var; iradesini saraya ipotek eden adama hakim mi denir? Hakim denmez. Hâlâ bunu öğrenmediniz mi ya? Hâlâ bilmiyor musunuz siz ya?

İstanbul seçimlerini ela alalım; aynı zarfın içine 4 tane oy pusulası konuyor. Bu beyler oturuyorlar, karar veriyorlar; talimat gelmiş nasıl İstanbul seçimlerini iptal ederiz diye. Üçü geçerli, biri geçersiz. Nereden biliyorsunuz? “Saray öyle söyledi.” Bazıları bu kararı aldılar. Ben de bunlara, bu kararı alanlara dedim ki: Bunlar Yüksek Seçim Kurulu’ndaki çetelerdir dedim. Neden? Neden çete dedim? Yasadışı bir işlemi yapmak için bir araya gelen kişilere çete denir. Bu kadar basit… Şimdi diyorlar ki: Bu Yüksek Seçim Kurulu değişti. Evet değişti. Eskiden 3-4 kişi vardı, en azından kalemini, iradesini satmayan kişiler vardı, vicdanının sesini dinleyen kişiler vardı, şimdi onları da büyük ölçüde temizlediler. Yenileri gelecek biliyorum, hangi kararları alacaklar biliyorum. Eğer Yüksek Seçim Kurulu’na güvenseydik, zaten özel olarak bir sandık güvenliği için çalışmazdık. Biz her sandığın güvenliğini almak zorundayız. Neden? Güvenmiyoruz onlara; yargıya, Yüksek Seçim Kurulu’na güvenmiyoruz arkadaşlar. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum!

Bozulma, bozulma tabii yargıyla değil, bürokrasi ile başladı, yargıyla da devam ediyor. Ama şu anlama gelmesin: Bürokraside ve yargıda herkes böyle. Hayır, hâlâ hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar veren yargıçlarımız var, hâlâ bürokraside düzgün, ahlaklı iş yapan bürokratlarımız var. Zaten onların yüzü suyu hürmetine eğer bir yerde bir kırıntı kaldıysa, onların sayesinde bu kırıntı kaldı. Bozulma o kadar büyük alanlara yansıdı ki, şu anda içinde bulunduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de ciddi bir bozulmanın olduğunu görüyoruz.

Ya Allah aşkına, ayakkabı yalayıcılığına soyunan siz hiç milletvekili gördünüz mü? Ya gördünüz mü? Ben merak ediyorum… Ben merak ediyorum bu milletvekili Ordu’da nasıl geziyor? O zaman eline alsın bir Erdoğan’ın ayakkabısını, yalayarak gitsin, herkes de seyretsin.

Ahlak bozulursa, Türkiye bu noktaya geliyor. O milletvekili, Orduluların milletvekili değildir, “ben Ordu milletvekiliyim” diye gezmesine de gerek yok aslında. Sarayın oraya gitsin ya da AK Parti’nin genel merkezine gitsin, AK Parti’nin genel merkezinin önüne onun bir heykelini yapsınlar ve heykelin altına şunu yazsınlar: “Erdoğan’ın ayakkabılarını eliyle yalamaktan söz eden ve bundan onur duyan milletvekilimiz” diye yazsınlar.

Bir insan aklını kiraya verirse, sonuç bu noktaya gelir. Ben bazen diyorum ya, Meclis’te AK Parti ve MHP milletvekilleri 19 Mayıs hareketleri yapıyorlar diye, grup başkanları el kaldırın deyince hep beraber kaldırıyorlar, indirin beyler deyince de hep beraber indiriyorlar. Neye el kaldırıp indirdiklerini de bilmiyorlar. O kadar ki, “rüşvet alan hakkında kovuşturma ve soruşturma açılmayacaktır” diyen yasa hakkında bile el kaldırdılar, “olabilir” dediler.

Böyle bir tablo bizim Cumhuriyet tarihinde hiç yaşanmadı ama yaşıyoruz ve görüyoruz. Görmemizin şu yararı var: Çürümüşlüğü vatandaş görüyor ve bunları değiştirmek için sandığı bekliyor. Beraber gideceğiz; onurumuzla, gururumuzla, Cumhuriyet aşkımızla gideceğiz ve Cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandıracağız. Hiç kimse endişe etmesin…

ÇAYKUR işçileri diyor ki: “Geçen söz ettiniz bizden. Rize, Trabzon, Artvin, Giresun fabrikalarında çalışan mevsimlik işçileriz, 9300 kişiyiz. Bize kadro verilsin.” Grup başkanvekillerimize geçen hafta söyledim, bu hafta da söylüyorum. Yasa geldiği zaman bunun mücadelesini vereceğiz. Rizelilere söyledim, unutmadığını yine söylüyorum değerli arkadaşlarım: Kaçak çayı bitireceğim, Rize meydanında bunları yakacağım. Rizeli unutur ama Bay Kemal unutmaz, unutmaz…

BAĞ-KUR’un tescil mağdurları var, onların da sorunları var. Stajyerlerin ve çırakların sorunu var, onu da gayet iyi biliyorum. Sizin sorunlarınızı biliyorum, grup başkanvekili arkadaşlarıma söyledim; bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gerekli girişimlerde bulunacaksınız kanun teklifi geldiği zaman. Şunu hiçbir esnaf arkadaşımız unutmasın: AK Parti iktidarı ve onun başında olan Recep Tayyip Erdoğan, hep esnafları ve BAĞ-KUR’luları üçüncü sınıf vatandaş olarak gördü. Hiç kimse unutmasın, bütün esnafların sorununu çözeceğiz, onları birinci sınıf vatandaş kabul edeceğiz, onların da bütün sorunlarına çözüm üreteceğiz. Hiç kimse endişeye kapılmasın, az kaldı geliyor gelmekte olan.

Beden eğitimi öğretmenlerimiz burada geldiler, güzel bir çiçek verdiler. Kendilerine çok ama çok teşekkür ederim. Her birisi birer çiçek gibi aslında. Onların öğrencileriyle buluşmaları, Ferhat ile Şirin’i buluşturmamız gibi olacak. Söz verdim göreceksiniz, Allah nasip eder, iktidara geldiğimizde Cumhuriyetin 100’üncü yılında 100 bin öğretmen ataması yapacağız.

Cezaevlerinin de dolu olduğunu biliyorum. Meraklanmayın, cezaevlerinin dolu olduğunu biliyorum, cezaevlerinde çok büyük insan hakkı ihlallerinin olduğunu biliyorum; yaşlıları biliyorum, çocukları biliyorum, anneleriyle beraber kalan çocukları biliyorum, hepsini biliyorum… Hiçbir endişe duymayın, bu ülkeye huzuru mutlaka ama mutlaka getireceğiz.

Sadece 100 bin öğretmen ataması mı yapacağız? Hayır efendim, hayır. 100 bin öğretmen ataması, arkası gelecek bunun. Köy okullarını açacağız, o okullara da öğretmenler atanacak, o okullara da atayacağız. Bütün organize sanayi bölgelerinde teknoloji liseleri kuracağız, oraya da öğretmenler atanacak. Her mahalleye mutlaka ama mutlaka -fakir mahallelerden başlayarak- kreşler açacağız, oralarda da binlerce öğretmen görev yapacak. Öğretmenlik mesleğini toplumun en saygın mesleği haline getireceğiz. O nedenle diyorum; öğretmenlerle ilgili “öğretmenlik meslek kanunu” çıkaracağız, ayrı bir yasası olacak öğretmenlerin.

Sadece bunlar mı? Hayır. Merkez Bankası’nın arka kapısından 128 milyon milyar dolar iç edilmişti değil mi? Onu birisi unutursa, hiç kimse şunu unutmasın: Bay Kemal onu unutmaz, o 128 milyar doları ve bu devletin hazinesinden alınan 418 milyar doları alacağım, işçiye, köylüye, emekçiye, memura, öğretmene, herkese vereceğim; sanayiciye, herkese vereceğiz…

Ayrıca bu uyuşturucu oligarklarıyla, mafyalarla da mücadele edeceğiz. Onların da tehditleri zaman zaman geliyor. Gelsin, tehdit etmezseniz namertsiniz siz. Bir milim geri adım atmayacağız, bir milim geri atmayacağız… Yemin ettim, garibin gurebanın, vatandaşın hakkını ve hukukunu sonuna kadar savunacağız. Çünkü biz Kuvayı Milliye’ciyiz, çünkü biz bu devleti inşa eden Kuvayı Milliye geleneğinden geliyoruz. Anadolu ve Trakya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin evlatlarıyız biz. Dolayısıyla hiç kimsenin en ufak bir endişesi olmasın.

Üniversitelere önem vereceğiz. Üniversitelerin bilimsel özerkliği olacak, üniversitelerin mali özerkliği olacak. Üniversitelerin bilimsel özerkliği olacak, dolayısıyla yönetsel özerkliği olacak. Dolayısıyla her üniversitenin bilgi üretmesini istiyoruz. En nitelikli hocalarımız, en nitelikli bilim insanlarımız bu üniversitelerde görev yapacak. Bunların da önündeki bütün engelleri kaldıracağız.

Bir olay var, dikkatle dinlemenizi isterim Boğaziçi Üniversitesi’nde… Önce bir cümle: Bilgelik devletin ruhudur. Kimse unutmasın; bilgelik, devletin ruhudur. Devlet, çünkü adalet üzerine ve ahlak üzerine inşa edilmiştir, bilge insanı, yani alimi, yani bilgeyi korumak zorundayız. Bilginin korunmadığı hiçbir ama hiçbir inanç yoktur. Her inanç, her kültür bilge insanları korur. Çünkü bilge, topluma yol gösteren kişidir, bu çerçevede bakmak lazım.

Boğaziçi Üniversitesi’nde Bilgisayar Mühendisliği bölümünde Profesör Cem Ersoy’u görevden aldılar. Değerli arkadaşlarım, 31 yıldır bilgisayar mühendisi kendisi, kendisinin yaptığı yayınlara uluslararası makalelerde 11 bin 433 atıf yapılmış. 290 bilimsel eseri var bu kişinin ve Avrupa Birliği, TÜBİTAK ulusal destekli 35 yarışma projesini başarıyla yönetmiş bu kişi. 2022 yılında dünyanın en etkili bilim insanları listesine giren bir kişi. Bu kişiyi şimdi görevden alıyorlar.

Şimdi vicdanı olan ve AK Parti’ye oy vermek isteyen, MHP’ye oy vermek isteyen vatandaşlarıma sesleniyorum: Ben, bu kişiyi tanımam ama bu kişi Türkiye’nin adını bütün dünyaya duyurmuşsa, bir bilgeyse, yazdığı makalelere 11 binin üzerinde atıf yapılmışsa, ya bu insanı neden üniversiteden alırsanız, neden görevine son verirsiniz? Akılla, mantıkla bağdaşır bir yönü yok. Dolayısıyla hocama şunu söyleyeyim, Boğaziçi Üniversitesi hocalarıma da şunu söyleyeyim: Bir 4-5 ay daha sabredecekseniz ondan sonra her şey düzelecek, her şey düzelecek…

Bozkurt Belediye Başkanımız burada. Başkan şöyle bir ayağa kalkar mısın? Güzel… Bir şey söyleyeyim: Benim özelliğim, şikayet etmem. Varsa bir sorun, sorun çözmek isteriz. Önce Şanlıurfa’ya gitmiştim. Şanlıurfa’daki bütün çiftçiler şikayet ediyor, enerji fiyatları çok pahalı. Onlara şunu söyledim: Bize Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanlığını verin, Şanlıurfa’daki bütün çiftçilere elektriği bedava vereceğiz. Bu kadar basit… Evet, onu söyledim. Sonra malum zat çıktı, dedi ki: “Elinden tutan mı var? Siz yapın…” Bozkurt Belediye Başkanımız bunu yaptı, bunu yaptı.

Erdoğan’ın bilmediği bir şey var: Ya bu kardeşiniz hesap uzmanı; plan nedir, program nedir? Üstelik en zor sınavları başarmış ve o mesleğe girmiş, uzun yıllar hesap uzmanlığı yapmış, geliri, gideri, harcamayı, tasarrufu bilen, liyakatin ne olduğunu özümsemiş, ruhunda hissetmiş bir gelenekten geliyorum. Yapılmaz mı? Yapılabilir. Niye yapılmasın? Doğalgaz alıyorlar dolar ödüyorlar, kömür getiriyorlar ta Güney Afrika’dan dolar ödüyorlar, akaryakıt getiriyorlar dolar ödüyorlar… Ya Allah’ın güneşi bedava kardeşim. Yaparsın GES, yani güneş enerji sistemini kurarsın, elektriği elde edersin, çiftçiye bedava verirsin, artan elektriği satarsın. Çiftçi ayrıca kendi üretimi dışında elektrikten de pay alır. Yani elektrik pahalı diyen çiftçi, ayrıca elektrik geliri de elde edecek. Bunu belediye başkanımız yaptı, kendisi eczacı -hesap uzmanı değil ama- ve dolayısıyla bunu gerçekleştirdi. Bir kooperatif oluşturuldu. Çiftçinin maliyetinin yüzde 30’unu oluşturuyor değerli arkadaşlarım, yüzde 30’unu oluşturuyor. Onlar doğalgaz lobilerine, kömür lobilerine teslim oluyorlar. Biz hiç kimseye teslim olmayız, bizim öyle bir geleneğimiz yok. Çiftçinin lehine neyse onu yapacağız, vatandaşın lehine neyse onu yapacağız, lobiler için değil vatandaş için çalışacağız ve bunun mücadelesini vereceğiz. Görecekseniz iktidarımızda -Allah nasip ettiğinde- tüm sulama birlikleri belediyeyle beraber çalışacak, bütün sulama birliklerine güneş enerjisi olacak. Üstelik bedava alacaklar, artan elektrikten ayrıca gelir elde edecekler. Kimsenin ne traktörü, ne pulluğu, efendim ne aracı, ne hayvanı, hiç bir şey haczedilmeyecek. Bunun da bilinmesini isterim. Dolayısıyla hepinizin huzurunda Bozkurt Belediye Başkanımıza teşekkür ederim. Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi diğer belediyelerimiz de benzer uygulamaları yapıyorlar. Söyledim; eğer Türkiye gerçekten bu alana gerekli yatırımı yaparsa, desteklerle beraber Türkiye enerji ithal eden değil, elektrik ihraç eden ülke haline gelir ve Türkiye zenginleşir, Türkiye’de refah düzeyi yükselmiş olur. Onlar yönetemiyor, onlar bilmiyorlar, onlar paraları alıp başka yerlere harcıyorlar, onlar devleti soyuyorlar; biz devleti var edeceğiz, devleti büyüteceğiz, vatandaşımızın hayat seviyesini, refah seviyesini yükselteceğiz.

Orman köylüleri aramızda. Evet, orman köylüsü arkadaşlarıma hepiniz hoş geldiniz diyorum. Toplumun en fakir kesimi orman köylüleri. Bunların çok fazla sesi de çıkmıyor, bunlar yeteri kadar örgütlenmediler ama orman mühendisleri o alana daha fazla ilgi gösteriyorlar, onların sorunlarını bir şekliyle dillendiriyorlar. Bir toplantı yaptık Ankara’da, onlara 15 madde halinde orman köylüleri için neyi yapacağımızı söyledim.

Orman köylüsü kardeşlerim unutmasınlar: Siz, bir ağaç yok olduğunda evladınızı yok etmiş hissine kapılırsınız. Orman yangını çıktığında en büyük üzüntüyü onlar duyarlar. Çünkü orman onların geçim kaynağıdır. Ama getirdiler ormanı, tüccarlara teslim ettiler, orman köylüsünü saf dışı bıraktılar. 7,5 milyon orman köylümüz var. Orman köylüsü kardeşlerime sesleniyorum: En ufak bir endişeye kapılmayın, o tüccarları oradan ayıklayacağım, ormanı orman köylüsüne teslim edeceğim. Göreceksiniz, orman köylüsü kendi ormanına sahip çıkacak.

Kooperatifler var, kooperatifleri büyüteceğiz. Her orman köyünde, mutlaka her hanede bir kişi kooperatifin üyesi olacak. Kooperatifte orman mühendisleri çalışacak, orman endüstri mühendisleri çalışacak, kooperatifin avukatı olacak. Dolayısıyla eğer kışın yakacak için yine kooperatifin öngördüğü miktarda orman köylüsü yakacağını herhangi bir ücret almadan ormandan sağlayacak. Boş alanları varsa ormanda ceviz dikecek, badem dikecek, o gelirlerin tamamı orman köylüsü ürünü olacak. 15 madde halinde orman köylülerinin olduğu bütün köylere, muhtarlara kendi görüşümüzü onlara aktaracağız. Önümüzdeki süreç içinde belki orman köylüleri ile ilgili, sadece orman köylüleri ile ilgili özel bir çalışma yapacağız.

Hiç endişe etmeyin, ormanlar gerçekten sizin olacak. Ormanlarınıza evlatlarınız gibi baktığınızı biliyorum. Ormanlarda çalışan, ormanda çalışan gençlerin ve kadınların; sadece ormanda değil, tarımda çalışan bütün gençlerin ve kadınların sosyal güvenlik primini devlet olarak biz ödeyeceğiz. Hiçbir endişeniz olmayacak, yeri zamanı gelince emekli olacaksınız, emekli aylığınız olacak. Hiçbir orman köylüsünü bir başkasına el açar vaziyete sokmayacağız. Herkes kazanacak, herkes üretecek!

Hep kayyum uygulamalarından şikayet ediyorduk, yeni bir uygulama çıktı karşımıza. Gaziantep Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği’ne kayyum atanmış. Niye atanmış, niye atanmış? Çünkü birliğin başkanı diyor ki: “Ya hakkımızı arıyoruz” diyor. Seslerini duyuramamışlar, acaba Ankara’ya sesimizi nasıl duyururuz diye Urfa yolunu kesmişler yarım saat: “Ya mahvolduk, perişan olduk” diyorlar. “Hayvanlarımızı satamıyoruz, Et ve Süt Kurumu istediğimiz fiyatı vermiyor. Bari ihracına izin verin, ihracına da izin vermiyorsunuz, biz mahvolduk” diyor ve oturuyor, diyor ki: “Personel sayımızı artırdık, süt işleme tesisleri kurduk, 6 adet satış mağazası açtık, bazı yerlerde güneş enerjisi elde etmek için yardım etti köylüye, 140 haneye güneş enerjisi paneli verdik, 60 üyeye kırsalda kendilerine çadır verdik…” Yani kendi tabanı için gerçekten çalışmışlar ve sonunda bunlara” siz neden gidip o eylemi yaptınız” diye kayyum atanmışlar.

Osman Türkman’a sesleniyorum: Sen ve arkadaşların, beraber çalıştıklarınız, beraber helal ekmek için mücadele ettikleriniz eğer sandığa gider AK Parti’ye oy verirseniz, MHP’ye oy verirseniz iki elim yakanızda olacak. Eğer vermez, demokrasiyi isterseniz, hakkınızı, hukukunu isterseniz hiç endişe etmeyin. Biz de yanlış yaparsak bizi eleştireceksiniz ama hiç kimse size kayyum atamayacak; özgür olacaksınız, rahat olacaksınız ve kazanacaksınız.

Değerli arkadaşlarım; Erdoğan sonunda çıktı, konuştu. “Yeter, söz milletindir” diyor. Eyvallah, eyvallah… Sanki 20 yıldır hiç yok da beyefendi, şimdi “yeter söz milletindir” diyor. Kazanmak için bütün ama bütün tuşlara basmış durumda. Nasıl kazanacağım diyor. Her şey, her şeyi; yani ne geliyorsa aklına onu yapıyor, atıyor, tutuyor, her şeyi söylüyor… Acizliğinden Şehit Menderes’i bile malzeme yapmaktan çekinmiyor.

Bak Erdoğan; bozuk saat bile günde iki kere doğruyu gösterir. Bu konuda haklısın, yeter söz milletindir. İlk kez doğru bir şey söylüyor, yeter söz milletindir. Ey Erdoğan! Yeterse senin saraylarına yeter, yeterse senin çocuklarının milyar dolarlık vakıflarına yeter, yeterse senin beşli çetelerine yeter, yeterse senin mafya babalarına yeter, yeterse senin uyuşturucu baronlarına yeter, yeterse senin pudra şekercilerine yeter!

Yeterse Sinan Ateş’i öldürttüğünüz torbacılara yeter, yeterse her türlü pisliği ülkemize sokan fotoromanına yeter, yeterse ülkeye soktuğun milyonlarca kaçağa yeter, yeterse senin o kadınlara küfreden diline yeter, yeterse gençlere kan ağlatan torpillerine yeter, hırsızlıklara yeter, çakallara yeter, SADAT’a yeter, Asrika’ya yeter, paramiliterlere yeter… Evet, yeter söz milletindir! Söz Millet İttifakı’nındır… Yeter be yeter artık!

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.