Yaşamak İçin Nefes İstiyoruz…
Karadeniz insanı, yıllardır Çernobil faciası denen illetten neler çektiğini hepimiz biliyoruz. Yüzlerce, binlerce insan Kanser belasından yaşamlarını yitirdi ve bu ocaklara ateş düştü. Kimimiz annesini, babasını, kardeşini, halasını, teyzesini, dedesini, ninesini çoluğunu çocuğunu kaybetti. Ve hâlâ hemen hemen hepimizin evinde ya da tanıdığı eş, dost, akrabasında bir kanser hastası bulunmakta. Doğa da mevcut bulunan, bitki, dere, deniz, göl, kuş agaç, çiçek, böcek ve canlı türlerinin içinde insanın da var olduğunu unutmayalım. İnsan kendi elleri ile kendini zehirler mi? Kolaya kaçıp, daha fazla paralar kazanmak adına doğaya ve çevreye verdiğiniz zararı hiç hesaba katmıyormuş gibi davranamazsınız. Birileri bu işten nemalanacak diye bu oyuna düşmek tamamen çıkarcılıktır. Hep demiyormuyuz, her şeyin başı sağlık diye. Farkına varın artık kendi ellerinizle kendi sağlığınızı tehdit ettiğinizi. Gün geçtikçe ilerleyen teknoloji, fabrikalar, sanayileşme, ve her platformda adı geçen küresel ısınma sanki sizin kapınızı çalmayacak mı sanıyorsunuz. Kendi çıkarlarınızı düşünürken gelecek nesillere ne bırakmayı vaat ediyorsunuz ya da görev sayıyorsunuz. İçi boş bir dere, kurak bir arazi, canlılardan yoksun bir doğa ve yok olmuş bir memleket mi? Biliyor musunuz? Doğal dengenin bozulmasının ardından, arılar yollarını kaybederek git gide nesillerinin yok olmaya başladıkları ve arı neslinin tükenmesinin ardından insan ömrünün en fazla 4 ya da 5 yıl sürdüğünü birileri size söylemedi mi? Bu güzellikler hepimizin, memleketimiz bu güzelliklerle ayakta, bahçemizden kopardığımız lahanamız, turşusunu kurduğumuz fasulyemiz, deremizde alabalığımız, denizimizde hamsimiz, değirmen de güttüğümüz mısırımız cebimize harçlık olan çayımız hep olsun. Yine gelen misafirlerimize ikram edelim, hediye edelim. Gelin vazgeçin bu işten ağzımızın tadı bozulmasın, birlikte yaşadığımız bu topraklarda başkalarına şirin gözükmek için husumetler yaşanmasın. Kendi rahatımız için yeterince beton yığınları yükselttik. Oysa bunların temel kaynağı değilmiydi su ve bir sıkımlık nefes, bırakalım da o da Azrail’in elinden olsun hiç olmazsa. Rahat rahat…
Saygım ile…Nazım Uzun