“Çok Derin Bir Dostluk Bağı”: Van Gogh’un Koruyucu Meleği Postacı Roulin’in Şaşırtıcı Hikâyesi
Post-Empresyonist ressam Vincent van Gogh’un hayatının en çalkantılı döneminde, Arles’te görevli bir postacı olan Joseph Roulin’den aldığı beklenmedik destek, sanat tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir dostluğu ortaya çıkardı. Yeni bir sergi, bu yakın ilişkinin Van Gogh’un sanatı ve mirası üzerindeki olumlu etkisini mercek altına alıyor.
Zor Günlerdeki Sırdaş: Joseph Roulin
Vincent van Gogh’un 23 Aralık 1888‘de kendi kulağını kesip bir hayat kadınına sunduğu gün, sanatçıya yardıma koşan kişi, beklenmedik bir ruh eşi: Postacı Joseph Roulin‘di.
Van Gogh’un Fransa’nın güneyindeki Arles’te geçirdiği zihinsel olarak çalkantılı iki yıl boyunca nadir bir istikrar figürü olan Roulin, sanatçının psikiyatri hastanesinde tedavi görmesini sağladı ve iyileşme sürecinde onu düzenli olarak ziyaret etti. Hatta, Van Gogh hastanedeyken ev kirasını ödedi ve iki hafta sonra taburcu edildiğinde tüm günü onunla geçirdi. Van Gogh, Nisan ayında kardeşi Theo’ya yazdığı bir mektupta Roulin’i, “böyle iyi bir ruha sahip, çok bilge ve çok duygusal” olarak nitelendirmiş ve ona olan sevgisini şöyle ifade etmişti: “Roulin’in… bana karşı, yaşlı bir askerin genç bir askere duyabileceği gibi, sessiz bir ciddiyeti ve şefkati var.”



Roulin Ailesi Portreleri Sergisi Açılıyor
Bu dokunaklı ilişkiye saygı duruşunda bulunan “Van Gogh: Roulin Ailesi Portreleri” sergisi, 30 Mart’ta ABD’deki Boston Güzel Sanatlar Müzesi’nde (MFA Boston) açılacak ve ardından Ekim ayında eş organizatör olan Amsterdam’daki Van Gogh Müzesi‘ne taşınacak.
Bu sergi, Van Gogh’un Roulin ailesinin beş üyesinin tamamının portrelerine ayrılan ilk sergi olma özelliğini taşıyor. Sergide, Van Gogh’un 20’den fazla tablosuyla birlikte, Hollandalı sanatçı üzerindeki önemli etkileri olan 17. yüzyıl Hollanda ustaları Rembrandt ve Frans Hals ile Arles’te Van Gogh ile iki ay yaşayan Fransız ressam Paul Gauguin‘in eserleri de yer alıyor.
Serginin küratörlerinden Katie Hanson (MFA Boston), BBC’ye yaptığı açıklamada, “Bu sergiyle umduğum şey, bir insan hikâyesi,” dedi. Hanson, “Roulin’in onun için sadece bir model olmadığını—çok derin bir dostluk bağı geliştirdiği biri olduğunu—vurguluyoruz” diye ekledi.
Yalnız Ressamın “Sokrates”i
Van Gogh, Arles’e taşındığı 1888 yılının Şubat ayında, daha parlak ışığın ve yoğun renklerin sanatını geliştireceğine inanıyordu. Kasabaya yeni gelen biri olarak, büyük bir yürekle yeni bağlantılara açıktı.
O dönemde kaldığı Café de la Gare’ın hemen yakınındaki tren istasyonunda postaların yüklenip boşaltılmasını denetleyen Joseph Roulin, mekânın müdavimiydi. Kendisine poz verecek model bulmakta zorlanan Van Gogh, kazancının önemli bir kısmını kafede içkiye harcayan bu “ilginç adamın” kendisi için poz vermeyi kabul etmesine çok sevindi. Roulin, karşılığında sadece yiyecek ve içecek talep etti.
Ağustos 1888 ile Nisan 1889 arasında Van Gogh, Roulin’in altı farklı portresini yaptı. Ressam, bu portrelerde Roulin’i mavi postacı üniforması, altın düğmeleri ve şapkasına gururla işlenmiş “postes” (posta) kelimesiyle resmetti. Van Gogh, Roulin’in yoğun içki içmekten kızarmış, karakterli tenini büyüleyici bir ilham perisi olarak gördü ve onu “birçok insandan daha ilginç bir adam” olarak tanımladı.
Van Gogh’dan sadece 12 yaş büyük olmasına rağmen Roulin, yalnız ressam için bir rehber ve baba figürüne dönüştü. Roulin’in gür sakalı ve bilgece görünüşü nedeniyle Van Gogh ona Sokrates lakabını takmıştı. Farklı sosyal sınıflardan gelmelerine rağmen Van Gogh, Roulin’in “güçlü köylü doğası” ve zor zamanlardaki dayanıklılığından çok etkilenmişti.
Portreler Yoluyla Aile Sevinci
Bu dostluk kısa sürede dört yeni oturum kapısını açtı: Roulin’in eşi Augustine ve üç çocukları. Van Gogh, bu ailenin 26 portresini yarattı; bu, sanat tarihinde tek bir aile için nadiren görülen önemli bir üretim miktarıdır.
Van Gogh, bir zamanlar kendisi de bir baba ve eş olmayı ummuştu. Roulin ailesiyle olan ilişkisi, ona bu sevincin bir kısmını deneyimleme fırsatı verdi. Ailenin akıl hastalığını kabul etmesi ve evlerinin sunduğu güvenlik, Van Gogh’u “kızıl saçlı deli” diye çağıran yerel halkın düşmanlığıyla keskin bir tezat oluşturuyordu.
Roulin de bu eğitimli, Hollanda aksanlı ziyaretçide, daha önce hiç karşılaşmadığı bir etkileşim ve arkadaşlık buldu. Roulin, yeni arkadaşına tavsiyeler vermekten keyif alıyor, Van Gogh’u yalnız kaldığında yanında görmekten mutluluk duyuyordu.




Sanat Tarihine Kalıcı Katkı
Van Gogh’un Roulin’in sarsılmaz desteğini hissetmemesi halinde, Aralık 1888’de başlayan ve kulağını kesmeye kadar varan yıkıcı zihinsel çöküşler serisinden sağ çıkamayacağı düşünülüyor. Yakınlarının bakımı sayesinde 19 ay daha yaşayan Van Gogh, hayatının son 70 gününde şaşırtıcı bir şekilde 70 tablo üreterek sanat tarihinin en değerli miraslarından birini bıraktı.
Bu ilişki, Van Gogh’a portre sanatında özgürce deney yapma ve kendine özgü üslubunu geliştirme imkânı tanıdı. Güçlü, parlak renkler, belirgin çizgiler ve kalın dalgalı fırça darbeleriyle karakterize olan bu üslup, duygusal tepkiyi önceliklendiriyordu. Sanatçı, Roulin’i resmederken “gözlerimin önündekini yansıtmamayı,” aksine “kendimi zorla ifade etmeyi” ve Roulin’i “onu hissettiğim gibi” çizmeyi hedeflemişti.
Küratör Hanson’a göre, sergi bu dönemdeki üzüntüden kaçınmıyor; aksine, “üzüntü ve umudun bir arada var olabileceği gerçeğine” ve destekleyici ilişkilerin gücüne tanıklık ediyor.