Sokak Köpekleri ile Türk İnsanın İmtihanı!
Türk insanının, sokak hayvanlarına bakışı tarih içerisinde değişimler gösterir. Osmanlı Döneminde Batıcı Aydınları Sokak köpeklerinin yok edilmesini isterken, şimdilerde ise işler tam tersine ilerlemekte. Kendini Modern, laik olan kesim köpeklere sahip çıkarken muhafazakâr kesimden daha çok köpeklerin sokaklardan toplatılması hususunda daha gür bir ses çıkmakta. Aslında bu sosyolojik değişim Türk toplumunun yapısal değişiminin adeta bir turnusol kâğıdı niteliğinde.
Sokak hayvanları Osmanlı günlük hayatının çok önemli bir parçası olarak daima var oldular İstanbul’u ziyaret eden Batılı seyyahların ilk dikkatini çeken hususlardan biri başıboş köpeklerdir.
Osmanlı İstanbul’uyla ilgili çok önemli seyahatnamelerden biri olan Busbecq’in (1522-1592) Türk Mektuplarında Türklerin hayvanlara düşkünlüğünden, kedileri özel olarak sevdiklerinden söz edildikten sonra şöyle denilir: “Köpekler ise umuma aittir ve sahipleri yoktur. Herhangi bir belirli evi değil de yaşadıkları mahalleyi beklerler ve sokağa atılan süprüntülerle beslenirler. Köpekler için böyle hissetmelerine rağmen, civarda yavrulamış bir köpek varsa ona yemek artıkları, kemik ve ekmek taşırlar. Bunu sevap sayarlar” (Busbecq, 2019, s. 124). Demektedir.
1874 yılında İstanbul’u ziyaret eden İtalyan yazar Edmondo de Amicis’in İstanbul kitabında ; “İstanbul köpeği pek bol olan bir yerdir, herkes gelir gelmez farkına varır bunun. Köpekler şehrin, daha az kalabalık, ama birincisinden daha az garip olmayan ikinci halkını meydana getirir. Türklerin köpekleri ne kadar sevip koruduğunu bütün dünya bilir. Bunu Kur’an’ın hayvanlara karşı da olmasını emrettiği merhamet hissiyle mi, yoksa köpeklerin de, bazı kuşlar gibi, uğurlu olduğunu sandıkları için mi yaptıklarını anlayamadım; belki, Peygamber köpekleri sevdiği, belki, mukaddes tarihleri bu hayvanlardan bahsettiği, belki de, bazılarının iddia ettiği gibi, Fatih Sultan Mehmet’in Topkapı’da açılan gedikten, arkasında bir sürü erkânı harp köpekle beraber, şehre muzaffer girmesi yüzündendir. Şu bir vakıadır ki, bu hayvanları içten severler, birçok Türk beslenmeleri için kabarık meblağlar vasiyet eder” (Amicis, 1993, s. 116-118). Demektedir.
Ancak Köpekler hususunda Osmanlı’da ilk karşı hareket Padişah I. Ahmet’in sadrazamlığını yapmış olan Nasuh Paşa (ö. 1614) zamanında gerçekleşmiştir. Tarihçi Naima, 17. yüzyılın başında Sultan I. Ahmet’in sadrazamı olan Nasuh Paşa’nın İstanbul sur içindeki köpekleri kayıklarla Üsküdar’a geçirip bıraktırdığını anlatır.
Sokak köpeklerle ilgili asıl kitlesel hareket Padişah II. Mahmut zamanında vuku bulur. Padişah sokak köpeklerinin bir İngiliz vatandaşını parçalaması üzerine İngiliz elçiliğiyle Osmanlı sarayı arasında diplomatik bir krize dönüşen köpekler konusu, sultanın bütün köpekleri kayıklarla bir adaya götürüp boşalttırması üzerine bu sefer sarayla halk arasında sorun çıkar. Sonunda Saray halkın baskılarına dayanamaz ve köpekleri geri getirmek zorunda kalır.
Sokak köpekleri konusu Osmanlıda son kez Sultan Abdülaziz döneminde yeniden gündeme gelir. Hatta köpekler Marmara denizindeki ıssız bir adaya götürülür. II. Mahmut’un girişimini protesto ederek köpeklerin geri getirilmesini sağlayan halk bu sefer protesto etmekle bir başarı elde edemez. Ama çok geçmeden Çemberlitaş’tan Kumkapı ve Gedik Paşa’ya kadar uzanan büyük bir yangın, Allah’ın köpeklerin sürülmesine verdiği ceza olarak yorumlanır ve köpekler halkın yoğun baskısı altında tekrar geri getirilirler (Schick, 2010, s. 22-33).
Bir olayda Sultan II. Abdülhamid döneminde Alman İmparatoru II. Wilhelm’in 1889’da İstanbul’a gerçekleştireceği ziyaret öncesi sokak köpeklerinin şehrin görüntüsünü bozdukları gerekçesiyle sürgün edilmeleri girişimidir. Fakat bu girişim, öncekilerden farklı olarak halkın muhalefeti sayesinde henüz uygulamaya konulmadan engellenir. (Sunar, 2015, s. 219).
Osmanlı döneminde sokak köpeklerine karşı girişilen en büyük katliam ise 1910 yılında İttihat ve Terakki zamanında gerçekleşir. Batılı fikirler güçlendikçe ve Batılı yaşama talep arttıkça İstanbul’da köpeklerin varlığı daha çok kişi tarafından şikâyet konusu olur. Bu şikâyetler ve şehrin modern bir kent görünümüne kavuşmasını isteyen idarecilerin arzuları köpeklerle insanlar arasındaki dengeyi bozar. Tamamen Batıcı ve reformcu bir zihniyetle yönetimi ele geçiren İttihat ve Terakki Cemiyeti, Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden bir yıl sonra sokak köpeklerinin temizlenmesi kararını alır.
O dönemde Bir kısım aydınlar ve devlet yöneticileri tarafından 19. yüzyıldan itibaren İstanbul’un modern bir şehir olmasının önünde engel olarak görülen sokak köpekleridir. Bu tartışmalarda köpeklerin varlığıyla modern bir şehir düzeni kurulabileceği üzerinde çok az düşünüldüğü, her alanda olduğu gibi bu alanda da Batılı örneklerin esas alınarak köpeklerin şehirden temizlenmesi gerektiği fikrinin baskın çıktığı görülmektedir.
Osmanlı’da aydınlar Batılı yazarlar gibi sokak hayvanlarını geri kalmışlığın, kirliliğin, Şarklılığın göstergesi olarak gören Müslüman Osmanlı yazarları ortaya çıkar. Şinasi ile Abdullah Cevdet bu konuda en fazla öne çıkan iki tipik örnek olarak görünür.
Abdullah Cevdet, sokak köpeklerini bu düşünce sistemi içinde gericiliğin, gelenekçiliğin ve eski hayat tarzının bir temsilcisi olarak görür.
Osmanlı modernleşmesinin entelektüel öncülerinden biri olan Şinasi, devletin İstanbul sokaklarının fenerlerle aydınlatılmasıyla ilgili kararı üzerine yazdığı “İstanbul Sokaklarının Tenviri ve Tathiri Hakkındadır” makalesinde, şehrin aydınlatılmasını takdir etmekle birlikte temizlenmesinin de önemli olduğunu vurgular.
Yine Şinasi’ye göre Osmanlı başkentinin modern milletlerin şehirleri gibi aydınlatılması ve temizlenmesinin önündeki en büyük engel köpeklerdir.
Nitekim Tanin gazetesinde yer alan 3 Nisan 1910 tarihli bir habere göre belediye ikinci başkanı Said Paşa’nın başkanlığında toplanan Cemiyet-i Umumiye-i Belediye “Dersaadet ve bilâd-ı selasede mevcud sokak köpeklerinin kaldırılması” kararını almıştır (Tanin, 1910, s. 3).
İlk karar köpeklerin toplatıldıktan sonra Topkapı tarafında kafeslere konulması biçimindedir. Bu operasyon için belediye 6000 lira ödenek ayırır ve köpekler 1910 Mayıs’ının sonunda toplatılarak Topkapı bölgesine taşınır. 23 Mayıs’ta kafesler artık daha fazla köpek alamaz hâle gelince İçişleri bakanlığı Denizcilik bakanlığına köpeklerin Sivriada’ya nakli için bir vapur talep eder. 25 Mayıs’ta yapılan yazışmalar, kafeslerde daha fazla yer kalmadığı gibi köpeklerin de kafeslerinden kaçmaya başladıklarını belirtir. Diğer taraftan o civarda oturan ahali de köpeklerin havlamalarından rahatsızlık duymaya başlayınca köpeklerin acilen Sivriada’ya taşınması gerekir. 30 Mayıs’a kadar sorun çözülür ve köpekler adaya nakledilir (Gündoğdu, 2018, s. 10-11).
Böylece ismi Hayırsız Ada katliamına dönüşen olayda adaya nakledilen köpeklerin tamamı açlık ve susuzluktan birbirini parçalayarak hayatları son bulur.
Cumhuriyet Dönemine gelindiğinde ise 1932 yılında Atatürk’ün onayı ile bir tamim yayınlanıyor ve bu tamimde birinci maddesi şu; ‘Sahipsiz olan bütün köpekler itlaf edilecektir.’ İkinci madde de ‘Şehirlerde sahipli olarak gezen ya da gezdirilen köpeklerin ağız ve burun kısmında maske ya da tasma olacaktır’ . Üçüncü maddesi, ‘Maskesiz köpekler de sahipli olsalar bile itlaf edilecektir’ Dördüncü madde, ‘Köylerde bulunan ve sahipli olan köpekler gündüz kesinlikle salınmayacak, bir yerde bağlı bulundurulacaklar, gece ise bekçi nezaretinde serbest bırakılacaktır’ denilmekte idi. Günümüze gelindiğinde bu kuralların hiç birinin uygulandığı pek söylenemez.
Günümüze gelindiğinde ise birçok yanlışın sonunda sokaklarda köpek popülasyonunda ciddi bir artış ve saldırılar yaşanmakta. Bunların başında sahiplenilen köpeklerin bir süre sonra sokaklara bırakılması, sokaklara bırakılan köpeklere insanların yanlış beslenme alışkanlığı kazandırması, böylece köpeklerin şartlanma ile çeteler halinde gördüklerine saldırması, belediye ve gerekli kurumların kısırlaştırma ile ilgili adımlar atmaması gibi birçok sebep sıralanabilir.
Benim dikkatimi çeken olgu ise sokak köpeklerini Türk modernleşmesinin önünde engel gören batıcı zihniyet ile onlara merhamet ile bakan muhafazakâr halkın bu defasında saflarının yer değiştirmiş olması gerçeğidir!
Bu konunun daha da derinlemesine sosyolojik çözümü Türk insan algısının zaman içerisinde nasıl değişime uğradığının açık bir göstergesidir. Sokak köpeklerine bakış açısından yola çıkarak Türk Toplumun olaylara tepkisinin Milli ve manevi değerlerde ve ortak ülkü çatısı altında tek vücut olabilme değerlendirmelerinin toplumumuzu takip eden sosyologlar tarafından kritik eşiğe gelmeden tespit edilmesi ve gerekli tedbirlerin alınması şarttır.