Emanet ve Güvenilir Olmak
Bismillahirrahmanirrahim
âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a hamt, Peygamberimize, âline ve sahabelerine salât ve selam ederiz.
Allah bizlere, emanet ve yetkileri ehline; kabiliyetli, liyakatli, bilgili, dürüst ve güvenilir kimselere vermemizi ve insanlar arasında hüküm verdiğimiz zaman, kim olursa olsun adaletle hükmetmemizi emrediyor. Bu hükmün muhatabı olan emir sahipleri, tasarruflarına verilmiş konularda emaneti ehline veriyorlar mı? Bu konuda cidden bir nefis muhasebesi yapmak gerekir. Allah’ın bahşettiği ekonomik, sosyal, bireysel ve toplumsal bütün imkân ve fırsatları; akıl, beden, irade ve muhakeme gibi üstün yetenekleri, İslam için kullanarak yeryüzünde O’nun adına, adil bir düzeni hâkim kılmak insanın ana görevdir. Çünkü Allah; emaneti önce göklere, yere ve dağlara teklif etmiş fakat onlar bu büyük sorumluluğu göze alamadıklarından, onu yüklenmekten çekinmişlerdir. Ancak bu emaneti yüklenme görevini, küçücük cüssesine rağmen, insanoğlu kabul etmiştir. Bu görev; Allah ile insan arasında yapılmış bir sözleşmedir. İnsan bu emaneti yüklenecek kıvamda yaratıldığı, bunca nimetlerle donatıldığı halde, yüklendiği emanetin hakkını vermediği zaman zalim ve cahil olarak kodlanıyor. Emanet kelimesinin aslı EMN köküdür ve güvenmek, korku ve endişeden emin olmak, ruhun sükûnet bulması anlamına gelir. Aynı kökten gelen ‘iman’, inanma, Allah’ın gönderdiği inanç ilkelerinin doğru olduğundan emin olma, ‘mümin’ ise, iman eden, Allah’a güvenen ve güvenilir bir kimse demektir. Emanet; insanın güvenilir olması, kendisine bir şeyin korkusuzca teslim edilebilir olması demektir. Emanet; maddi olsun manevi olsun, bir şeyi veya bir değeri gönül huzuru ve güvenle başkasına teslim etmek ve aynı gönül huzuru ve eminlikle geri almaktır. Emanet; ayrıca, güvenilen bir kimseye koruması için geçici olarak bırakılan şeydir. Emanet; kişinin bulunduğu yere, imkânlara, yetkilere göre bir anlamda sorumluluktur, üzerine aldığı görevdir, yapmakla yükümlü olduğu işteki mesuliyetidir veya bir başkasının kendisine koruması için bıraktığı bir şeydir.
Emanet ve adalet; emir ve ilim sahiplerinin gözetmesi gereken iki esastır. Emanete riayeti olmayanın adaleti olmaz. Önemli olan konuşmalarda, emanet ve adaletten söz etmek veya Ömer’in adaleti için yürüyorum demek değil, bu sözü ispat edecek güveni ortaya koyabilmektir.
Yöneticilik; idare edilen bir kadronun veya halkın ihtiyaçlarını görme, haklarını koruma, güvenliklerini sağlama, aralarında adaletle karar verme ve din ve vicdan hürriyetlerini gözetmek açısından bir emanettir.
CHP VE MARJİNAL SOL
Biz Müslümanlar ve İslam’a din ve düzen olarak teslim olmuş müminler olarak İslam’a düşmanlık eden kesimleri gerçekten iyi okumalı ve tanımalıyız. Ülkemizde ve dünyada İslam’a düşmanlık eden kesimler, karşımıza birçok görüntüyle çıkmaktadır. Örgütlenmesini İslam düşmanlığı üzerine yapan akımların başında Siyonizm ve Siyonist Haçlılar gelmektedir. Bunların amacı; İslam’ı ortadan kaldırmak ve Büyük İsrail’i kurmaktır. Elde etmeyi umdukları netice ise “beklenen Mesih’e” kavuşmaktır. ABD ve AB; Büyük İsrail’in kurulması için tesis edilmiş yapılardır. Ve bunlar 1948 yılında ilk adım olarak İsrail’i kurmuşlardır. Irkçı emperyalizm diye ifade edilen bu karanlık yapı, oluşturduğu insan organizasyonu ile de toplumları çatıştırarak dünyayı yumuşak lokma haline getirip yutmaktadır. Toplumları; Aleviler, Sünniler, Kürtler, Türkler, sağcılar, solcular olarak Kutuplaştırıp çatıştırmak, bunların en mahir olduğu yöntemdir. Çok boyutlu çalışıyorlar. AK Parti, kendisini muhafazakâr demokrat, CHP kendisini sosyal demokrat olarak tanımlıyor. Erbakan Hoca’mızın tabiriyle birisi sağcı muhafazakâr işbirlikçi, diğeri solcu liberal işbirlikçi, aralarında yöntem farkından başka bir fark yok. Birisi severek ve okşayarak yok ediyor, öbürü, döverek ve ezerek yok ediyor. Son zamanlarda ülkemizde tuhaf olaylar oluyor. Suçu ve suçluyu korumak, suçu işleyenin kimliğine, yaşadığı çevreye göre vaziyet almak, suç ve suçludan ziyade, çevreye, inanca, meşrebe ve İslam’a saldırmak, kin ve nefretten beslenen inkârcılığın, münafıklığın, maneviyat düşmanlığının eseridir. İstismar, kim tarafından yapılırsa yapılsın, mücadele edilmelidir. Diyelim ki bir solcu tarafından yapıldı susacaksın, sağcı tarafından yapıldı, konuşup geçeceksin, Müslümanım diyen birisi tarafından yapılırsa asacaksın mantığı, bir ruh hastalığı halinden başka bir şey değildir. İmtihanın en zoru kişinin kendi ailesi ve çevresi ile yaşadığı imtihandır. Kimi CHP’liler ve radikal sol guruplar, ayaklarına bir diken batsa, neden bunu hep İslam’dan ve Müslümanlıktan biliyorlar? Tavsiyem; kin ve nefretlerini İslam’ı okuyarak tedavi etmeleridir.
GÜVENİLİR OLMAK
İslam toplumundan birisi bir suç işlese, kimi CHP’liler ve radikal sol guruplar, İslam’a Müslümanlara ve İslam’a hizmete etmekle şöhret bulmuş, tarikatlara ve cemaat ve hareketlere saldırmayı alışkanlık haline getirdiler. Bu konuda bir tasnif de yapmıyorlar, toptancı davranıyorlar. Bütçe görüşmelerinde bir CHP’li, kendisini öyle kaptırmış ki Millî Görüş’ün en kıymetli kuruluşlarından AGD’yi de, zararlılar arasına yazıvermiş. Bu CHP’liye sormak istiyorum. Sen AGD’yi, saldırdığın Hira Nur Vakfını ve Yusuf Hoca’yı tanıyor musun? Tanıdığını sanmam, tanısan böyle konuşmazsın. Hepimiz çeşitli hatalar yapabiliriz. Bunu ıslah etmek varken, niçin yaraları kangren haline getiriyoruz? Biz Millî Görüşçüler, şuurlu Müslümanlar olarak üslubumuza dikkat ettikçe niçin sizler bize kurşun sıkıyorsunuz? Bu ülke hepimizin, bu ülke kurtulacaksa, güzel ahlakı esas alarak kurtulacaktır. Güzel ahlakın en önemli esaslarından birisi de güvenilir olmaktır. Bil ki mülkün sahibi de, iktidarı veren de alan da Allah’tır. Allah ile savaşılarak elde edilecek bir iktidar, fert ve toplum için zillet olur. AK Parti’nin iktidarı böyle olduğu için millet zelil oluyor. Zorumuz; zilletten kurtulup, izzete kavuşmak ise bunun tek çaresi Millî Görüş’e sarılmak ve adil düzeni benimsemektir. Selam hidayete tabi olanlara…