Heidegger Kulübesinden Bir MİT Başkanı: İbrahim Kalın
Milli İstihbarat gibi devletin en önemli makamında bulunan MİT Başkanımız İbrahim Kalın’ın yeni kitabı “Heidegger’in Kulübesine Yolculuk” yayınlandığını duyunca hiç beklemeden eseri satın aldım.
İbrahim KALIN benim için bulunduğu camiadan farklılığı ile dikkatimi çok önceleri çekmiş bir kimlik. Yeri gelir saz çalıp Anadolu Türkülerine ses veren, kimi zaman şiir olup gönle akan, kimi zaman kitaplar yazan arifane düşünme yetisini her daim canlı tutmaya çalışan birisi. Kitabı alma sebebim onun ruh dünyası daha yakından tanıma arzumun çok ötesinde. İçinde kendine dair çabası olan biri. Bulunduğu zorlu vazifelerin onun hayat yolcuğundaki varlık ve hakikat arayışının önüne geçmesine müsaade etmemesinin her nasılsa yolunu bulmuş. İşte benimde aslında tamda önemsediğim nokta bu!
Gündüzleri yüzbinlerin ileriki hayatına etki edecek anlaşmalar, görüşmeler ve işleri yürütürken geceleri ya da uygun vakitlerde felsefe ve düşünce dünyasına dalıp Varlık ve insan hakkında okumalar yapmak düşünceler ortaya koyabilmek ve bu ruh dünyasının genişliğine sahip olabilmek birçok insanın başaramadığı bir durum.
Hepimiz ya gündelik hayatlarımızda iç dünyamızı es geçiyoruz ya da modern toplumun getirilerinin üzerimize yüklenmesi ile varlık sorunu ilinti kuramıyoruz. Bağlarımız kopuk, telgraf direklerimiz yıkık. İşte İbrahim kalının kitapları aslında bu açıdan çok önemli. Manevi dünyasının içinde ancak hayatı da ıskalamadan ikisini bir arada hatta birbirine omuz vermiş haldeki bir ruh tasarımı İbrahim Kalın’ın şahsında hayat bulmuş.
Bu duruşun benim için, gelecek yüzyılın sorunları ile boğuşan çıkmazdaki insan profilleri hatta gençler için örnek alınacak idol ve mihenk taşı olması açısından dikkat çekici. Cehaletin bu kadar övüldüğü bir dünyada hayata karşı böylesi duruşu olan biri için “İdol” kelimesini kullanmakta beis görmüyorum.
Ayrıca eseri, yüzyıllarca Ortadoğu coğrafyasını hallaç pamuğuna çeviren oryantalistlerin karşısında coğrafyayı fikri açıdan artık atağa kalma ve ofansif düşünceye geçmesi açısından dikkate değer bir çaba olarak görüyorum. Neticede Türk dünyası Nizamülmülk, Biruni, Farabi, İbni Sina, İmam Gazali gibi hem felsefe hem de devlet işleriyle uğraşan birçok bilim insanı çıkarmış bir geleneği var.
Gelelim Heidegger’in Kulübesindeki İbrahim Kalın’a. Kitap 9 ayrı başlıktan oluşuyor. İbrahim Kalın’ın ziyaret ettiği kulübenin sahibi olan Martin Heidegger’in; dünyanın varoluşunun insan varoluşuyla bağlantılı olduğu fikrine dayanan İnsan varoluşunun varoluşun anlamı olduğu ile Varlık ve Zaman kavramlarını inceleyen bir filozof ve felsefeci.
Heidegger’in belki de felsefe alanında yaptığı en önemli katkı, insanın dünya tarafından çerçevelenmiş olduğunu ortaya koymasıydı. İnsanın varoluşu ya da varlığı, dünya ile kurduğu ilişkiden hareketle değerlendirilmeliydi. Varlık ve Zaman adlı eserinin de merkezinde olan, bugün oldukça sıradan bulabileceğimiz bu yaklaşım dönemi için oldukça radikal ve aşırı bulunmuştu.
Heidegger, felsefenin en büyük sorularından olan hakikatten bahsettiğinde, kendi başına ayrı bir varlıktan bahsetmiyordu. Onun anlatmaya çalıştığı hakikat, insan sayesinde açığa çıkan hakikatti. Bir zamanlar Nazilere destek vermesi ile eleştirilen filozofu İbrahim Kalın eserinde Akademik, entelektüel veya popüler çekincelerden sıyrılarak “Aklıma ve kalbime göre yazdım.” Demektedir.
İbrahim Kalın eserini; yıllardır Farabi, İbni Sina, Gazali, Molla Sadr ’a ve daha birçok doğulu ve batılı düşünüre yapılan bir mütercimdik ve kâtiplik olarak kaleme aldığını dile getirse de eserin içinde onun ruh dünyasına dair birçok temenni ve arzuyu barındırdığına cümlelerin altını çizerek okuduğunuzda anlayabiliyorsunuz.
Bu yazımda bu kitabın içeriğinden bahsedecek olsam herhalde bir yirmi sayfa yazmam gerekecek. Lakin eserden birkaç pasaj alıntı etmeden de duramayacağım.
“Senin yolun benim yolum kavgasına tutuşanların ıskaladığı yer burasıdır. Yolda olmanın manasını kavramadıktan sonra hangi yolda olduğunuzun ne önemi var? Sen yol yürürken yolun seni var ettiğini bilmektir. Yolda kendini, kendini yolda bulmaktır. “Tek yol benim yolum demek yola haksızlıktır. İnsan kendi yolunda öyle yürümelidir ki görenler yoldan önce onun duruşundan, yürüyüşünden, asaletinden ilham alsın. İşte o zaman yol, yol olur.”
“İnsan sakin, dingin ve olgun kalarak ta devrimci olabilir. Sesini değil, sözünü yükselterek tarihe müdahale edebilir. “
Ve Kitabı okuduğunuzda aslında Varlık ve Zaman kavramının ontolojik ve tarihsel iz düşümleri bilimsel olarak sıralanmış olsa da bu bilgilerin aralarına İbrahim Kalın’ın kaleminden serpiştirilmiş yüzlerce çıkarım ve aforizma ile karşılaşacaksınız.
İnsana dayatılan modern tekno kapitalizmin bütün savaş hattında cepheleri ele geçirdiği siperleri teslim aldığı gönül dünyamızla bir an olsun barış imzalayıp nefes almamızı sağlayacak böyle bir eseri okumak sanırım düşünen her insanın ruhuna iyi gelecektir.
İyi haftalar dilerim.