Akıl ve Emanet
Bismillahirrahmanirrahim
Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a hamt, Peygamberimize, âline ve sahabelerine salât ve selam ederiz.
Akıl; iyi ile kötü arasında seçim yapabilme yeteneği, teklifi taşıma yeterliliği, İslam’ın hak ve adalet ölçülerine dayalı adil bir düzen kurma sorumluluğu içindir. Emanet; siyasi faaliyet, kamuyu ilgilendiren işlerin, ahlaki ve teknik anlamda ehline verilmesidir. Siyasi faaliyetin her zaman uymak zorunda olduğu evrensel ilkelerden birisi, emaneti ehline vermektir. Emanetin ehline verilmesi, insana ve hayata yönelik hayırlı hizmetlerin, eksiksiz bir projeyle hayata taşınması ve bu projenin pratikte başarıyla uygulanmasının sağlanmasıdır. Bu ise siyasi bir gücü gerektirir. Güç, Allah’ın bir emanetidir ve o, mutlaka ehline verilmelidir. İslam; toplumlar üzerinde haksız hâkimiyet kurup halka zulmedenleri kınar, her türlü baskıcı yönetimleri reddeder. Çünkü siyasi gücün baskıya başvurması, toplumsal acılara ve ahlaki çöküntülere yol açar.
EMİN OLMAK
Emanet ehlinin en önemli vasfı, İslam’ın bildirdiği yönetim ilkelerini başarıyla uygulayabilme yeteneğine sahip olmasıdır. Emanet ehlinin vasıflarını şahsında taşıyan örnek insan, Peygamberimizdir. O, İslam’ın yönetim ilkelerini hayata taşımış; Müslümanlardan biat almış, devlet başkanlığı gücünü Allah’ın adalet emri üzerine halka onaylatmıştır. Yüce Allah, ona yönetim işinde ehil kimselerle danışmasını emretmiş, Peygamberimiz de bu emri yerine getirmiştir. Emanet ehli, emin yani güvenilir olmalıdır. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in en önemli vasfının, emin olduğu unutulmamalıdır. O, insana ve hayata hizmeti hakka, adalete, ahlaka ve halka dayandırmış; bu örnek uygulamalarıyla dost ve düşman herkesin güvenini kazanmıştır. Emin olmayanın emanete riayeti olmaz. Adil değil, zalim olur. Siyasetin en önemli unsuru insandır. İnsan ise hem düşünen hem de inanan bir varlıktır. Lider konumunda bulunanlar, insanların İslam’dan ve itaatten sapma veya ona karşı çıkma şeklinde algılanabilecek uygulamalardan şiddetle kaçınmalıdır. Liderler inançlı, hak ve adaletten ayrılmayan, can, mal, akıl, nesil ve din emniyetini sağlamaya çalışmalı, bu temel esasları korumalıdır. Günümüz Türkiye’sinde en önemli sorun, fert ve toplumun, hâkim güçlerin haksız siyasi baskılarından tam olarak kurtulamamış olmasıdır. Ancak istenen ve beklenen kurtuluş, görevin ehline verilmesiyle büyük ölçüde gerçekleşmiş olacaktır. Çünkü insanların huzurlu, dünyanın da sistemli ve güvenli olması, emanetlerin ehline verilmesine bağlıdır. İşin, ehil olmayanların eline geçmesi ise Peygamberimizin ifadesiyle, emanetin zayi edilmesidir. Emanet kelimesi, iman kelimesiyle aynı kökten gelir. Emin bir kimse olmak için her şeyden önce ve tam anlamıyla iman sahibi mümin olmak gerekir.
zulümdür. Zalimin zulmüne rıza, zulüm olduğu gibi, onun zulmüne yardım etmek, onun zulmetmesine sebep olmak da daha büyük zulüm ve daha büyük günahtır. Allah, insanın dünyadaki konumunu ve bu konumun ne derece önemli olduğunu, yeryüzüne gönderilişin boşuna olmayıp belli bir gayeye dayandığını, kendisinin başıboş bırakılmayıp arzularının eline terk edilmediğini ve kendisine bir emanet yüklendiğini Kur’an’da ortaya koymaktadır. Emanet, insanın emin ve kendisine itimat edilen biri olmasından kaynaklanır. İnsanlar kendi aralarında, birbirlerine emin, güvenilir, emanet sahibi olarak emanet bırakabilir, bunların korunmasına çalışırlar. Adalet mülkün temelidir. Zalim ve cahil olan insan, zulme ve haksızlığa eğilimli olan, emanet bilincinden yoksun olan insan, yüklendiği emaneti yerine koyamaz ve zalim olur. Yüklendiği emanete gereği gibi riayet etmeyen insan zalim ve cahildir. Emanet, sorumluluk gerektirir. Bu sorumluluk; adaletle yerine getirilebilir.
TOPLUMA KARŞI EMANET
Topluma karşı emanet, bireylerinin hukukunu gözetmek, onları aldatmamak, onların arasını ıslah edip düzeltmek, laf getirip götürmemek, malında onların hakkı olan zekâtı vermektir. Müminlerin gıybetini yapmamak, müminlere yapılan saldırılara karşı birlik olup karşı koymak, onların ırzlarını korumak, eşlerine karşı adaletli olmak, çocukların fıtratlarının bozulmaması için çalışmaktır. Yalan şahitlikte bulunmamak ve bunlar gibi nice hayrın yaygınlaşması, şerrin yok edilmesi gibi meselelerde toplumsal sorumluluğunu ifa için üzerine düşeni yerine getirmektir. Emanete riayet imandan kaynaklanır ve takvanın da bir gereğidir. Emanete riayet etmemek ise bir çelişkidir, bu da münafıklığın gereğidir. Bazı âlimler, emanetten kastedilen şeyin Kur’an olduğunu söylemişlerdir. Kur’an’ı okuyup, anlayıp onu hayatına geçirmek ve yaşanılır kılmak emanete riayettir. Ne tuhaftır ki insan, Kur’an’ı anlayacak ve sorumluluğunu idrak edecek akıl ve zekâya sahip olmasına rağmen, aklını kullanmamakta ve sorumluluğunu idrak etmediği için pervasız ve düşüncesiz bir yaşam sürdürmektedir. Allah’ın huzurunda bir gün hesaba çekilecek olduğu halde, böylesine büyük bir sorumluluk taşıdığını düşünmemekte ve bundan bir korku ve endişe duymamaktadır. Kur’an’ı duyduğu, işittiği ve hatta bir kısmını okuduğu halde, tıpkı cansız ve şuursuz bir taş gibi duymazlıktan, görmezlikten gelmekte, sorumluluğunun ne derece büyük olduğunu anlayamamaktadır. Kendilerine verilen emanetlere uygun hareket ederek, onları ehline verenlere, onlara ihanet etmeyenlere selam olsun!
Müminler ancak kardeştirler. Mümin; mümin kardeşini alaya almak, iftira, gıybet, hakaret etmek, kötü lakaplarla çağırmak, hakkında kötü zanda bulunmak, kusurunu araştırmak gibi davranışlarla onu incitmek suretiyle, onun hakkını üzerine geçirmekten sakınmalıdır. Yalan konuşmak, faiz yemek, haksız yere insanların malına çökmek, zina, kumar gibi şeyler kul hakkı doğuran konulardır. Emaneti, daha ehil birisi varken, az ehliyetli birsine vermemek de kul hakkı doğurur. Selam hidayete tabi olanlara…