Kadını Sözleşme Değil, İslam Yaşatır
Bismillahirrahmanirrahim
Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a hamt, Peygamberimize, âline ve sahabelerine salât ve selam ederiz.
Bir topluluk İslam’ca düşünmeyince, şeytan ve adamlarının elinde oyuncak oluyor. Batı’dan devşirilmiş hiçbir kuralla aileyi korumak mümkün olmadığı gibi, kadına karşı şiddeti önlemek bahanesiyle, erkeği itibarsızlaştırmanın da kimseye bir faydası olmuyor. Hiç kimse; “Kadına yönelik şiddetle etkin şekilde mücadele edecek, şiddetin önlenmesi adına uluslararası sözleşmeler ve ulusal mevzuat hükümlerini etkili şekilde uygulayacağız” şeklide kurulan bir cümleyle dayatılmak istenen fesada rıza göstermez. Bu cümleyle ifade edilen husus, bir çözüm değil, kadın ve erkeği birbirine düşman eden ve her iki cinsi de İslam’dan uzaklaştıran sinsi bir fesat girişimidir. Şu “cinsiyet eşitliği” dediğiniz şey nedir sizin? Dilinize doladığınız “cinsiyet eşitliği” ile kimi kime eşitleyeceksiniz. Adam diyor ki; “ İstanbul Sözleşmesi yaşatır”, kimi yaşatacakmış İstanbul Sözleşmesi… Kadını İslam yaşatmaz, İstanbul Sözleşmesi yaşatır öyle mi? Siz ne yaptığınızın farkında mısınız? 6284 sayılı Kanun, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun… Bu kanun 20.03.2012 tarihinde yürürlüğe girmiş ve o günden itibaren uygulanıyor. Bu kanun, aileyi korumadığı gibi, kadına yönelik şiddeti artırıyor, çocuk istismarını teşvik ediyor. Siz bunu görmüyor musunuz? Bu yasa uygulamalarıyla, yıkılan aile sayısını söyler misiniz? “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” diyen adam! İstanbul Sözleşmesi’nin uygulama yasası olan 6284 sayılı Kanun, gerçekte bir kadını istismar yasası olduğu kadar, erkeğin de onurunu kırma yasasıdır. Ey AB’ye iman etmiş, böylelikle sırtını İslam’a dönmüş olan Batıcılar, biliniz ki, kadını kadın olarak, erkeği de erkek olarak huzura kavuşturacak tek çare İslam’dır. Kur’an’dır. Allah aşkına İslam’ı ve Kur’an’ı okuyun ve cehaletinizi bir giderin. Biliniz ki Allah; çözümü batılda arayan her kula gazap eder. Bir tavsiyem de, Erbakan Hoca’mızın; “Doğuda, batıda ve İslam’da kadın” konferans metnini bulup okuyun ki, böyle saçma sapan yollara sapmayın.
İSLAM’DA KADIN
Kadın savunucuları, kadını; geleneksel kadın, Türk kadını, Avrupayi kadın, çağdaş ve modern kadın, feminist kadın, özgür kadın, Müslüman kadın tiplemeleriyle savunuyorlar. Bu tiplemeler üzerinden yapılan bu tartışmalar, kavram kargaşasına yol açmaktan başka bir işe yaramıyor. Kadın; batıda, doğuda, dünyanın çeşitli toplumlarında tümüyle horlanırken, İslam, onu tutup yükseltmiş, insanlıkta ve kullukta erkekle kadını birlikte muhatap almıştır. Kız çocuğu da erkek gibi Allah’ın lütfudur. Allah dilediğine kız, dilediğine erkek çocuğu verir. Fert ve topluma, şeref ve izzet kazandıran İslam’ın en yüce inkılâplarından biri de; kadınları mümtaz bir konuma çıkarmak ve ona temel haklarını vermek olmuştur. Fiziki yapıda, vicdani kişilikte ve hayatın biyolojik vazifelerinde farklı bir karaktere sahip olan kadın, İslam düzeninde erkekle tam bir eşitlik içindedir. “Ey insanlar; sizi bir erkekle bir dişiden yarattık…” anlamındaki ayet ile kadına ve erkeğe müşterek bir sorumluluk yüklenmiştir. İslam düzeninde, sosyal, iktisadi, ruhi ve bedeni zaruretler nedeniyle, birkaç konuda erkekle kadın arasında kısmi farklılıklar mevcuttur. Bu farklılıklardan doğan aile reisliği, nafakanın temin edilmesi gibi görevler bir üstünlük sebebi değil, adaletin gereğidir. İslam’da kadına verilen değeri kavrayabilmek için onu kız çocuğu, zevce ve anne olarak ele almak gerekir.
A. Erkek çocuk ile kız çocuk arasında ayrım yapan, erkekle gururlanıp kız çocuğunu ikinci derecede değerlendiren cahiliye zihniyetini şiddetle ret eden İslam, özellikle kız çocuğuna farklı bir şefkat ve ilgi göstermiştir. Peygamberimiz, kız çocuğunu küçümsemeyen ve erkek çocuğunu ona tercih etmeyen kişiye büyük ecirler olduğunu bildirmiş ve gelecek neslin manevi mimarları olacakları için, özellikle kız çocuklarının eğitimine dikkatimizi çekmiştir.
B. İslam’da, kız çocuğunun şahsında kadına büyük önem verildiği gibi, zevce olarak da kadına gereken önem verilmiştir. Peygamberimiz Veda Hutbesi’nde bu önemi şöyle ortaya koymuştur: “Ey insanlar; kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ediyorum. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız. Onların namuslarını ve ismetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.” Peygamberimiz, mümin erkeklerin faziletini yansıtan değer ölçüsünün kadınlara insani ve ahlaki davranışlar göstermek olduğunu şu veciz sözleri ile açıklamıştır: “Sizin hayırlınız, kadınlarına hayırlı olandır.” Kadınlara ancak kerim olanlar ikram ederler, kötü ve alçak olanlar ise kötülük ederler.
C. Kur’an ifadelerinde ve Peygamber hadislerinde anne olarak kadına verilen değeri, kelimelerin dar kalıpları içerisinde ifade edebilmek cidden kolay değildir. “Cennet annelerin ayakları altındadır” beyanı, İslam’ın kadına verdiği hürmeti tek başına ortaya koymaya yeter.
YETER ARTIK
Varlığını İslam düşmanlığı üzerine kurmuş olan Batı, AB’yi bir Hıristiyan ve Yahudi birliği olarak kurmuştur. Bu birliğin varlık sebebi, vaat edilmiş topraklar üzerinde büyük İsrail’i kurmaktır.
Böyle bir Batı’nın kadına yönelik olarak ürettiği “İstanbul Sözleşmesi” ile kadınının korunabileceğini zannetmek, derin bir cehaletin ve Erbakan Hoca’mızın tabiriyle gâvur âşıklığının ürünüdür. Çünkü Batı’da kadının hali içler acısıdır. Değişmeyen gerçek şudur ki: Kadın, ancak İslam’ın getirdiği esaslar ile toplumdaki şerefli yerini alabilir. Kadınların, kız çocuğu olarak yetiştirilmesi, dünya ve ahiret saadetinin öznesi zevce olarak hakları korunup ilgi ve şefkat gösterilmesi, sevilmesi ibadet olarak vasıflandırılan, anne olarak kendilerine saygı gösterilmesi, Allah’a ibadet şeklinde değerlendirilen ve cennet, sevgi ayakları altında kabul edilen kadın, İslam’dan başka bir düzende bu saygınlığa sahip olamaz. Selam hidayete tabi olanlara…