Millî Görüş ve Demokrasi
Bismillahirrahmanirrahim
Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a hamt, Peygamberimize, âline ve sahabelerine salât ve selam ederiz.
Kavramlarla kirletilen bir zihin dünyasına sahibiz. Modernlik, ilericilik, gericilik, çağdaşlık, demokrasi gibi kavramlar ile insan, bir yerden alınıyor, başka bir yere taşınıyor. Haktan batıla, İslam’dan ırkçı ve müşrik Batı’nın hile rejimine ve kölelik düzenine taşınıyor. Bir düşünür, demokrasi ile ilgili şunları söylüyor: “Her şeyden önce demokrasi dediğimiz rejim, farklılıkların kendi içerisinde ahenkleştirildiği bir rejimdir. Demokrasi, farklı düşüncelerin, farklı kültürlerin, farklı değerlerin bir arada yaşayabileceğini gösterebilme rejimidir.” Yine bu düşünür, “Demokrasinin dışında da böyle bir sistemi getirebilecek başka bir yönetim tarzını şu anda insanoğlu keşfedebilmiş değildir” tespitinden sonra bir temenni olarak; “bizim temel hak ve özgürlükler merkezli bir yönetim sistemini şiddetle ve ısrarla savunmamız mecburidir” diyor. Geçmişten günümüze Batı toplumu, sürekli olarak daha ileri, kalkınmış ve uygar saydıkları medeniyet ve kültürlerini, çağdaşlığın temel kıstası olarak değerlendirmiştir. İlerlemiş olarak kabul ettirilen medeniyetlerinin sahip olduğu değerler bütününü, insanlığın ulaşabileceği zirve nokta olarak kabul ettirmişler, bu değerlere ulaşamamış toplumların sahip olduğu değerleri ise geri veya ilkel olarak adlandırmışlardır. İlerlemek isteyen toplumlara ise Batı, uygarlığının değerlerini adeta bir reçete olarak sunuyor. Bu açıdan bakıldığında son yıllarda üzerinde en çok konuşturulan konuların başında İslam ve demokrasi konusu gelmektedir. Burada Batı uygarlığı siyasal ve toplumsal bir sistem olarak demokrasiyi benimserken, demokrasinin karşısına çıkan her türlü değeri ötekileştiriyor. İslam ve demokrasi tartışmaları, demokrasi kavramı merkezli yapılmaktadır. Olayın özü; “İslam demokrasinin yanında mıdır, karşısında mıdır?” meselesidir. Bu tartışma ile Müslümanlar arasında demokrasi; tartışılmaz ve dokunulmaz bir olgu ve gereklilik olarak bir dogma haline getiriliyor. Ortaya çıkan bu sosyal ve psikolojik ortam içerisinde Müslüman ilim adamlarının ve akademisyenlerinin alternatif olabilecek farklı bir düzen ve rejim ortaya koyması bir yana, görev bildikleri şey, İslam ile demokrasiyi uzlaştırma tezleri hazırlamak ve bunları delillendirmektir. Bu çalışmalar İslam’ın demokrasinin gerisinde kaldığı, hatta düşmanı olduğu algısını yaratmak için yapılıyor. İslam ve demokrasi tartışmaları aslında küresel bir propagandanın malzemesi konumuna getirilmiştir. Asırlarca demokrasi ve diktatörlük üzerinden yürütülen tartışmalar, günümüzde demokrasi ve İslam başlığında sürdürülmektedir. Soğuk Savaş’ın bitmesi ve Batı’nın, karşısına bir “öteki” olarak komünizmin yerine İslam’ı ve Müslümanları yerleştirmesi görmezlikten gelinmemelidir.
DOĞAL ÇÖZÜM
İnsanlık tarihine baktığımızda hak ile batılın sürekli mücadele halinde olduğu görülür. Bu mücadele, insanoğlunun imtihanıdır. Bu mücadele kıyamete kadar devam edecektir. Hak; peygamberlerin Allah’tan alarak insanlara tebliğ ettiği İslam’dır. Batıl ise firavunların, kendi iktidarlarını sürdürmek için benimsediği yoldur. Irkçı emperyalizm ve haçlı Batı, bu firavunların yolunda yürümektedir. Günümüzde hakkın kapısını Millî Görüş tutmuştur. Millî Görüş’ün şiar edindiği hakikat, “İslamsız saadet olmaz” esasıdır. Millî Görüş; şiar edindiği “İslamsız saadet olmaz” esası gereği bütün insanlığın saadeti için çalışmakta, bu asrın insanlarının meselelerini çözmek için çalışıyor. Günümüz dünyasında insanlık büyük zulümler altındadır. İnsanlığı zulümlerden ve zalimlerden kurtarmak için hakkı tahkim etmek gerekir. Millî Görüş, Adil Düzen çalışmasını bunun için yapmıştır. “Yaşanabilir Bir Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye” Millî Görüş’ün benimsediği hakkın hak anlayışına dayanan adil bir düzenle kurulabilir. Kuvveti üstün tutanların kurduğu faizci zulüm düzenlerini yürüterek Türkiye Yaşanabilir Bir Türkiye ve Yeniden Büyük Türkiye olmaz. Millî Görüş’ün bundan sonra önüne koyduğu ikinci hedef, “Yeni Bir Saadet Dünyası” kurmaktır. Bunun için ilk adım olarak D-8’i kurmuştur. İkinci aşmada D-60’ı, üçüncü aşamada ise D-160’ı kurmaktır. Bütün bu hedeflere sadece İslam ile ulaşılabilir. Bu bakımdan Millî Görüş, demokrasiyi, Batılıların ona yüklediği anlam ile değil, bizatihi kendi yüklediği anlam ile ele almakta ve değerlendirmektedir.
Millî Görüş, demokrasiyi, insanoğlunun ulaştığı mükemmel bir sistem olarak değil, Türkiye’nin maddi ve manevi kalkınmasını önceleyen Adil Bir Düzen’in kurulmasının ve yürütülmesinin zemini olarak görmektedir. Millî Görüşçüler hak ile batılı birbirine karıştırarak iş görmezler. İslam, beşerin ürettiği ve insanlığa dayattığı bütün rejimlerin üstündedir. Adil Düzen ve Yeni Bir Saadet dünyası, insanlık için tek doğal çözümdür.
TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER
Millî Görüş’ün temel ilkesi Sevgi ve Şefkat’tir. Hiç kimse diğerinin inancına baskı yapmasın, herkes başkasına zarar vermeden inandığı gibi birlikte yaşasın için Adil Barış teklif eder. Millî Görüş’ün dışındaki zihniyet ve kadroların temel ilkesi; hırs, kin, nefret ve intikamdır. Dün Firavun “şayet Musa’ya inanırsanız ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keserim” derken bugün, “En iyi Müslüman ölü Müslüman’dır, eğer dediğimizi yapmazsanız düşmanımızsınız” diyorlar. Millî Görüş herkese hürriyet, herkese insan hakkını vermenin mücadelesini verirken, hakka “hayır” diyenler ve işbirlikçileri, biz buna razı olamayız, bu hakları verirsek köle düzenimiz yıkılır, kamusal alanda Millî Görüş’ün yaşanmasına müsaade edemeyiz. Bunlar çoğalır da muktedir olurlarsa, bizim yaptığımızı bize yaparlarsa ne yapacağız. Onun için herkese hak ve özgürlük tanıyamayız demektedirler. Bunu da demokrasi şemsiyesi altında yapıyorlar. Hâlbuki tarihimiz bize hak veriyor. Karşımızdakilerin vehimlerinin yersiz olduğunu gösteriyor. İşte Osmanlı’daki engin hoşgörülü tatbikat ortadadır. İnsanların saadeti, hürriyetler ortamında yeşerir ve gerçekleşir. Millî Görüş; baskıdan yana değil, tam ve kâmil insan haklarından yanadır. Kötülük yapmak hak sebebi değildir. Millî Görüş; yanlışın, zararlının, zulmün, kötülüklerin, çirkinliklerin egemenliği için değil, doğrunun, iyinin ve güzelin, faydalının ve adaletin hâkimiyeti için çalışır. Selam hidayete tabi olanlara…