İstişare Demek…
Bismillahirrahmanirrahim
Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a hamt, Peygamberimize, âline ve sahabelerine salât ve selam ederiz.
İstişare; dikte etmek değildir. İstişare; danışmak, salim fıkhı, hareket tarzını, plan ve programı belirlemek için erbabınca müzakere etmektir. Rabbimiz: “Fiil emri; kamuyu, toplumu ve cihadı ilgilendiren her konuda onlarla müşavere et” emrini boşuna vermemiştir. Bunun için istişare, hoşa giden beyanları kabullenmek, farklı bir fikri beyan edeni azarlamak değildir. Allah müminleri: “Onların emri; kamuyu, toplumu ve cihadı ilgilendiren meseleleri çözmeleri, aralarında şura iledir” diye tanımlamıştır. Bu önemli bir tanımlamadır. Şura İslam düzeninin en önemli rüknüdür. İstişare etmek, pişmanlıkları ortadan kaldırır. İstişare etmenin de bir fıkhı vardır. Bu fıkha uygun yapılan danışmalar, istişare olur. İslam düzeni konuşulacak şey değil, uyulması ve yaşanması gereken esaslar bütünüdür. Müminlerin yolu, iman ve cihat yoludur. Bu bakımdan Milli Görüş davası mensuplarının; bütün insanlığın saadeti için, yeryüzünde hak ve adaletin hâkim olması için, hep beraber çalışması, Milli Görüş’ün şiarıdır. Hep beraber çalışmak için, arada ihtilaf olmayacak, tefrika olmayacak. Kibir, haset ve çıkar çatışması olmayacak. Milli Görüş’ün bu Temel Esasları’nı Erbakan Hoca’mız eğitimlerde şöyle anlatırdı: “İttifak; yani toplum halinde çalışmak, ayrımcılık yapmamak. İhlâs; yani kendi menfaati için değil, bütün insanlığın saadeti için çalışmak. İttika; yani çalışırken Allah’ın emirlerine teslim olmuş kimse olarak çalışmak, dedikodu, iftira yapmamak. İyi ahlâk; nazik olmak, kibar olmak, güzel ahlâklı olmak, herkese yardımcı olmak ve çalışmaya teşvik etmek. İhsan; vazifesini dikkat ve itina ile yapmak. İstişare; herkesin fikrinden yararlanarak karar vermek. İtaat; istişare ile alınan kararlara uymak. İnfak; çalışmalara maddi katkıda bulunmaktır. Sadakat; dürüst ve şeffaf olmak, ayrı bir hesap gütmemektir. Bu esaslara riayet ederken diğer insani görevleri de hep beraber yapmak. Bunlara riayet edilirse yapılan çalışma hayırlı olur, bunlara riayet edilmezse çalışmalar hayırlı olmaz, hatta zararlı olabilir.” Her Milli Görüşçünün bu esaslara uyması, barış ve kardeşliği artırır, gayeye ulaşmayı kolaylaştırır.
TEK ÇÖZÜM
Erbakan Hoca’mız bizi eğitmeye devam ediyor: “Milli Görüş bu ülkenin tek çözümüdür. Başka partiler üst üste geldiler, teker teker geldiler, bir şey yapamadılar. Bu ülkenin Milli Görüş’ten başka bir çözümü yoktur. Şimdi dış güçler bu gerçekleri bildikleri içindir ki, bizim camiamızı engellemek için başvurdukları çalışmalardan biri, diğer partilere meylettirmektir. Tıpkı AB gibi. Avrupa dediğin nedir? Adam tuvalete girdiği gibi çıkar. Bunlarda temizlik yoktur. Hak varken batıla heves edilmez. Bu sebepten dolayıdır ki, efendim onlar böyle yapıyor bizde böyle yapalım. Onlar gibi 60 tane var. 61. olsan ne ifade edersin. Biz hakkı arayıp, bulup öğrenip, onu uygulayacağız. Bunlara karşı şuurlu olmak zorundayız. Bugüne kadar çeşitli etkilerle bünyemizde çeşitli hastalıklar geçirdik. Bu rahatsızlıklara karşı aşılıyız. İlk defa geçirmiyoruz. Şimdi Allah’a şükürler olsun Allah bize yardım ediyor böyle bir ortamda bizi güçlendiriyor çelikleştiriyor. Şimdi ne yapacağız? Kongreden sonra kollarımızı sıvayacağız. Camiamıza gerçekleri anlatacağız. Bizim en kıymetli varlığımızın Milli Görüş olduğunu bunun kuvvet ve manasını anlatacağız. Bir takım laf ebeliklerinin faydası olmadığını anlatacağız. Şuurlanma ve çelikleşme hamlelerimizi anlatacağız. Asıl gayemizi göz önünde bulundurup, kendi içimizde uğraşmayıp, dışarıya yöneleceğiz. Sürüden ayrılanı kurt kapar. Sırat-ı müstakimden şaşmamak esastır. Diğer partilere heveslenirseniz onlara benzerseniz onlardan olursunuz.” Ahiretin, din gününün, dünya hayatının hesabı olduğuna inanan Milli Görüşçüler, Erbakan Hoca’mızın bu öğütlerine itibar ederler ve hedefe kilitlenmiş tank gibi olurlar.
DEĞİŞMEZ ESASLAR
Erbakan Hoca’mız, değişmez esaslarımızı şöyle anlatır: “Onların dağları oynatacak güçleri olsa bile, biliniz ki Allah’ın dediği olur. Siz Allah’ın yoluna yardım ederseniz, ancak siz galip gelirsiniz… Zafer inananlarındır ve sonunda inananlar muttakiler kazanırlar… Biz 40 yıl önce Mevlana meydanında iktidar bayrağı açarken bizimle alay ediyorlardı. Ne oldu. En büyük parti olduk. Şimdi ne olacağız yine en büyük parti olacağız. Çünkü bu milletin başka kurtuluşu yoktur… İnanç var her şey var… Ne mutlu sadakatle dirayetle çalışanlara, birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır. Gazanız mübarek olsun…” Erbakan Hoca’mız bu kadroyu, hakkın rızasından başka bir yola sevk etmedi, bizlere kabiliyetlerimize göre sorumluluklar yükledi. Milli Görüş camiası 11 Temmuz 2010 tarihinde olaylı bir kongre yaşadı. Bu kongreden sonra Erbakan Hoca’mızın konutunda yeni bir kongre için bir çalışma başlatıldı. Bu çalışmayı yürütmek üzere; Mehmet Karaman, Muhittin Hamdi Yıldırım, Birol Aydın, Atik Ağdağ, Hasan Bitmez, İsmail Hakkı Akkiraz’dan oluşan bir ekip kuruldu. Mustafa Kamalak Bey hukukçu, Mustafa Kurdaş Milli Gazete’nin Ankara Temsilcisi olarak çalışmaların içindeki isimlerdi. 16 Ekim 2010 akşamı Erbakan Hoca’mızın konutunda son istişare için toplantıda idik. Masanın etrafında; Oğuzhan Asiltürk, Ahmet Tekdal, Yasin Hatiboğlu, Şevket Kazan, Temel Karamollaoğlu, Mustafa Kamalak, Mehmet Karaman, Muhittin Hamdi Yıldırım, Birol Aydın, Atik Ağdağ, Hasan Bitmez, İsmail Hakkı Akkiraz vardı. Genel Başkan kim olacaktı? Ufak not kâğıtları dağıtıldı. Erbakan Hoca’mız, dağıtılan kâğıda herkesten bir isim yazıp katlamasını istedi. Bir isim yazılarak katlanılan kâğıtları Mehmet Karaman topladı. Başka bir odada tasnif etti ve sonucu Erbakan Hoca’mıza verdi. Erbakan Hoca’mız, sonucu gördükten sonra, kâğıdı katlayarak cebine koydu; “Ben değil siz seçtiniz” dedi. Lider, kalkandır. 17 Ekim 2010 tarihinde kongre yapıldı ve Erbakan Hoca’mız Saadet Partisi Genel Başkanı olarak seçildi. Bu istişarede bulunmayı bize nasip eden Rabbimize hamt ederiz. Selam hidayete tabi olanlara…