Liderler Asıllarını Yaşatırlar
“Önemli olan lider olmak değil, onurlu kalabilmektir.”
Bizlerde zaman zaman okuduğumuzda çok farklı bilgi belgelere denk gelebiliyoruz. Mustafa Kemal Paşa ile ilgili gerçek sahiplerinden duyduğumuz sözler her daim ağzımızı açık bırakmaya yetiyor da artıyor bile…
Son okuduğum bilgiyi de maalesef ülke olarak pek fazla tanımadığımız, kıymetini bilmediğimiz ve okumaktan imtina ettiğimiz Sn. Oktay Sinanoğlu hocamızdan alıntılıyorum.
Avrupa’nın ücra bir köşesinde küçücük bir göl köyü Trakai. Nerede olduğunu biliyor musunuz? İnanın bu yazıyı yazana kadar nerede olduğunu ben de bilmiyordum; daha da ilginci hiç duymamıştım. İşte bizim, ırkımızla ilgili bilgi dağarcığımız bu kadar!
Bu gibi yazıları yazarken yüzümün kızarmadığı an hiç olmadı! Bilgimiz çok az ve hiç de umursamıyoruz! Cahilliğimizden artık utanmıyoruz ve utanç duygumuzu ne yazık ki kaybettik!
Gel gelelim konumuza, Trakai Litvanya’da bulunan tarihi ve turistik bir şehirdir. Litvanya’nın başkenti Vilnius’un 28 km batısında yer alır. 11.52 km² alan üzerine kurulu şehrin nüfusu sayıma göre 7 bin civarındadır. Trakai’nin tarihi boyunca şehirde Karaylar, Tatarlar, Litvanyalılar, Ruslar, Yahudiler ve Polonyalılar yaşamıştır. Bir şekilde haritada bir kez bakmanızı öneririm. Baktığınızda Türk ve Müslüman dünyasıyla hiç ilgisi olmayan bir coğrafyada olduğunu göreceksiniz.
Bu coğrafyada yaklaşık altı yüz yıldır yaşayan, Musevi inancından olan (Yahudi değil) Karay Türkleri yaşamaktadır.
Büyük Litvanya Kralı Vytautas Kuman soyundan gelen Kırım Türklerine toprak vererek bu bölgeye yerleştirmiş. Buraya yerleşen Karay halkı o günden bu güne kültürünü, dilini ve kendine has yaşantısını sürdürmeye ve o bölgede asırlarca yaşamaya devam etmişlerdir.
Tarihsel süreçte ne Osmanlı ne de başkalarının bunlardan haberi olmuş. Ufak bir topluluk, uzak bir coğrafya… Eee, haliyle kimsenin umurunda değiller. Ta ki Prof. Oktay Sinanoğlu 1970’lerde Atom fiziğiyle alakalı bir toplantı için Litvanya’ya gidene kadar!
Toplantı sonrası Sinanoğlu’nun arkadaşı olan Profesör Yutsis, kendisini ilgisini çeker diye Trakai’ye götürüyor. Harika bir yer ve tarihi binalar… Sinanoğlu hayran kalıyor oraya. Orada köyün ihtiyar meclisinin başı olan aksakallı bir adamla tanışır ve köy hakkında konuşmaya başlarlar. Uzun uzun konuşurlar; hem de Türkçe!
Aksakallı, bakın Sinanoğlu’na neler söylemiş:
“Atatürk’ümüz zamanında Türkiye’den O’nun gönderdiği elçiler gelir; bize Türkçe dergiler, kitaplar getirirdi. Atatürk vefat etti, Türkiye’den ses seda kesildi. Size ne oldu?”
Düşünebiliyor musunuz? O kadar savaşları yapacaksın. Bir ülkeyi yeniden yaratacaksın, onu kalkındırmak için hızlı davranıp onca kurumu kuracaksın, 20. asrın gelişmiş medeniyetine bir an evvel ulaşabilmemiz için ileri hamlelerini zamanımızın hız kavramının üstünde yapmak için çaba sarf edeceksin ve bir de dünyanın neresinde olursa olsun, ırkını yalnız bırakmamak için onlara da ulaşacaksın!
Bir an insanın içinden “Yok be!” demesi geliyor değil mi?
İşte onun için Mustafa Kemal Atatürk oluyor!
Onun için yüz yılın lideri oluyor!
Onun için savaştığımız düşmanlar bile ona hayran oluyor!
Onun için önünde saygıyla eğiliyorlar!
Onun için dünyaya Kurtuluş Savaşı örnek oluyor!
İçimden şunları haykırmak geçiyor: “Atatürk ölünce, Türkler uyudu. Atatürk ölünce, Türk ırkı kendini unuttu. Atatürk ölünce, devşirmeler türedi. Atatürk ölünce, ülke hızla geriye gitmeye başladı. Atatürk ölünce, halk uyumayı seçti ve hala uyuyor!”
Şunu bir kez daha anladım ki Atatürk üstün zekâsı ve enerjisiyle Türk’ü ve Türklüğü en yüksek yere çıkarmayı kendine görev edinmiş, Türk’e ve Türklüğe âşık bir insandı!
Kaynak: Prof. Oktay Sinanoğlu,
Bu vesileyle, hocamıza Allah’tan mekânı makamının cennet olması duasında bulunuyorum…